Yazılı basında 23-29 Ocak 2017 haftasında, nefret söylemi üreten beş haber ve köşe yazısı seçildi. Yunanlar, Ermeniler, Yahudiler, Suriyeliler, Rumlar ve eşcinsellere yönelik nefret söylemi içeren bu örnekleri ve haklarında yazılmış analizleri aşağıda bulabilirsiniz.1

Ocak-Nisan 2017 döneminde, her hafta için derlenen nefret söylemi örneklerine ve haklarında yazılmış analizlere ulaşmak için tıklayınız.


1. 

İstiklal, 25 Ocak 2017

İstiklal gazetesinin, sürmanşette “Yunan alçaklığı CIA belgesinde” ve iç sayfada “CIA: Atina terör örgütü ASALA’yı destekledi” başlıklarıyla verdiği haberde, “ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatının (CIA) internet üzerinden erişime açtığı belgelerde, Suriye ve Yunanistan'ın terör örgütlerine destek verdiği” iddiası aktarılıyor. Haberin içeriğinde, devletler ve dönemin hükümetleri ile ilgili olduğu anlaşılan iddiaları gazete, başlığa “Yunan alçaklığı” olarak taşıyor. Yunan kimliğine yönelik hakaret içeren bu genelleyici ifade, tüm Yunan halkının suçlanmasına, olumsuz Yunan imgesinin güçlenmesine ve Yunan karşıtlığının körüklenmesine neden oluyor. Haberde ayrıca, “Raporda Yunanistan'da dönemin başbakanı olan Andreas Papandreu ve lideri olduğu Panhelenik Sosyalist Hareket Partisi (PASOK) hükümetinin Ermeni terör örgütü ASALA'ya destek olduğu bildirildi” cümlesiyle, Ermeni kimliğiyle ‘terör’ özdeşleştiriliyor ve Ermeniler bir ‘tehdit unsuru’ olarak kodlanıyor. 


2. 

Yeni Akit, 23 Ocak 2017

Ali İhsan Karahasanoğlu, “‘Kırmızı Şemsiye’ şikayet etti, Basın İlan savunma istedi” başlıklı köşe yazısında, Kırmızı Şemsiye Derneği’ni, Yeni Akit gazetesini Basın İlan Kurumu’na şikayet ettiği gerekçesiyle hedef tahtasına oturtuyor. Karahasanoğlu, “Biraz komik kaçacak ama.. Eşcinsellerin kurdukları dernek imiş. Akit'i Basın İlan Kurumu'na şikayet etmişler..” giriş cümlesiyle, eşcinselliği bir aşağılama nedeni ve dalga unsuru olarak gördüğünü ortaya koyuyor. Ardından, “Ramazan ayında bu eşcinseller, gayler, kendilerini 'seks işçisi' olarak tanıtan, vücudunu para karşılığı satan ahlak yoksunları.. Büyük bir pervasızlık ile.. Halkın inançları ile adeta alay edercesine.. (…) İstanbul'un göbeğinde 'Onur yürüyüşü' yapmaya kalkmışlar” benzeri ifadeleriyle, eşcinselleri ‘ahlaksız’ ve ‘onursuz’ olarak damgalıyor; onları topluma yönelik bir ‘tehdit unsuru’ olarak konumlandırarak LGBTİ’lerin halihazırda maruz kaldığı ayrımcılıkları perçinleyecek bir söylemi dolaşıma sokuyor. Yazar, “Oysa bu ülkede.. Dindarlar ne haksızlıklara maruz kaldılar. Başörtülülere, bu ülkede denilmeyen bir şey kalmadı.. En adice hakaretler, yıllarca yapıldı” sözleriyle, farklı kimliklerin maruz kaldığı, farklı ayrımcılık biçimleri arasında hiyerarşi kuruyor; LGBTİ’lerin verdikleri mücadelenin üstünü örterek, onlara yönelik ayrımcı pratikleri meşrulaştırıyor. Yıllarca sorunsuz bir şekilde yapılan LGBTİ Onur Yürüyüşü’nü, ”İstanbul Valiliği, Ramazan ayında yapılmak istenen o yürüyüş için yasaklama kararı almıştı. Buna rağmen, eşcinsel grup, güvenlik güçleri ile de çatışarak, illegal şekilde yürüyüş yapmaya kalkışmışlardı” cümleleriyle, ‘yasadışı’ bir noktada tasvir eden yazar, eşcinselleri suç ile ilişkilendiriyor; yazısı boyunca onların tehlikeli bir şekilde hedef gösterilmesine neden oluyor. 


3. 

Yeni Söz, 24 Ocak 2017

Yeni Söz gazetesinin manşetten “Şeytanın kalfaları savaşıyor” ve iç sayfada “Şeytanlar cephesinde savaş var” başlıklarıyla verdiği özel haberinde, ‘şeytana hizmet ettiği ve toplumları değiştirmekle görevli’ olduğu iddia edilen George Soros ve Donald Trump’ın çatışması konu ediliyor. Haberin spot cümlesinde kullanılan, “Siyonist baronlar adına şer planları finanse etmesiyle tanınan Yahudi Soros’tan Trump’a yönelik sert çıkış geldi” cümlesinde olduğu gibi, içerikte birçok defa Soros’un Yahudi kimliğine olumsuz bir bağlamda vurgu yapılıyor; böylece Yahudi kimliğinin kendisi bir ‘tehdit unsuru’ olarak kullanılarak olumsuz anlamda simgeleştiriliyor. Ayrıca yine Soros üzerinden, “Karısı da kendisi gibi Yahudi olan 83 yaşındaki moruk, iki erkek, bir kız çocuğu sahibidir” sözleriyle, yaş bir hakaret unsuru olarak kullanılıyor. “HEDEFLERİ TOPLUMU VE DEĞERLERİNİ YIKMAK” başlığı altında verilen bölümde ise, “Yahudi sermayeli, İngiliz-Yahudi aklıyla yürüyen toplum mühendisliğinin temel ilkeleri şu: ‘Denersin toplum tepki gösterirse geri çekilirsin, kabul ederse devam edersin. Sorun çıkarsa faturayı başkasına kesersin’” sözleriyle, Yahudiler ve İngilizler topluma yönelik bir düşman olarak kodlanıyor; onlara dair önyargılar körükleniyor. Düşmanlıkları körükleyebilecek birçok ‘komplo teorisi’ içeren haberde, “2013’e gelindiğinde ise birkaç ağacı bahane ederek isyan kalkışması deneyen sol görünümlü, çoğunluğu ateist, feminist ve ülkenin kaymağını yiyen tayfa, Gezi kalkışması başlatmış ve bir aya yakın süren eylemleri başta Soros olmak üzere batılı odakların fonladığı tespit edilmişti” cümlesiyle, bu sefer de ateistlere yönelik olumsuz bir algı oluşturuluyor. 


4. 

Ortadoğu, 23 Ocak 2017

Mustafa Önder, “Suriyelileri Sınırdışı Edin!” başlıklı köşe yazısında, devletin mülteci politikasına yönelik eleştiriler yaparken Suriyelileri de hedef gösteren bir üslup tercih ediyor; milliyetçi söylemi yeniden üreten, “Türkiye Cumhuriyeti Türklerindir ve yeni bir asimilasyon oyununa asla razı olmayız” benzeri söylemlerle, Suriyelileri Türkiye’ye yönelik bir ‘tehdit unsuru’ olarak işaretliyor. Yazı boyunca militarizmi kutsayan Önder, Suriyelileri Türklerden aşağı olarak konumlandırıyor, okuyucunun Türkler ve Suriyeliler arasında hiyerarşi kurmasına neden oluyor ve onları ‘vatan haini’ olarak yaftalıyor. Yazar, “Onlar yılbaşında Reina'da viski içip dans edecek... Vatanı için düşmanla savaşmak yerine başka ülkede dilencilik ve üç kuruşa marabalık yapacak... Bunları yapsa yapsa kim yapar? Elbette Suriyeli Araplar!” benzeri, yazı boyunca tekrarlayan, sözlerle yaşam mücadelesi veren Suriyelilere ve Araplara yönelik olumsuz bir algı yaratıyor; onlara yönelik nefreti ve ayrımcılığı körüklüyor. “Onlar yüzünden sınırının güvenliği için Mehmetçik'i Suriye'ye yollayan da Türkiye'dir! Kendi halkının bütçesinden vatanında kaçıp gelenleri besleyen de Türkiye'dir!” ve “Müslüman, inançlı Suriyeli vatanı için savaşandır. İnananlar, vatanı Hristiyan sürülerine oyuncak etmez” cümleleriyle, Suriyeli-Türk ve Müslüman-Hıristiyan karşıtlığını körükleyen yazar, bireylerin inancını da sorguluyor. Ayrıca, Hıristiyanları bir ‘tehdit unsuru’ olarak etiketliyor; empati kurmaktan yoksun ötekileştirici söylemlerle, savaşın yakıcı etkilerinin ve Suriyelileri sosyal güvenceden yoksun ve tehlikeli koşullarda yaşamak zorunda bırakan koşulların sorgulanmasının önüne geçiyor. 

Önder, toplumda var olan ekonomik endişelerin Suriyelerle bağdaştırılmasına sebep olabilecek, “Türkiye'de işsizlik günden güne artmaktadır. Üstüne üstlük, çalışanların ücretleri de Suriyeliler yüzünden düşürülmektedir” sözleriyle, Suriyelileri günah keçisi ilan ediyor. “Bu memleket, Ermenilerin, Gürcülerin, Rusların ve diğer Asya kökenli kaçak insanların kaçak çalıştığı, evlerimize kadar girip bakıcılık yaptığı bir sahte cennete döndü!” cümlesiyle ise, yabancı düşmanlığının yaygınlaşmasına neden oluyor. Son olarak, Suriyelileri adeta ‘işgalci’ olarak damgaladığı, “Terörün, casusların, kiralık katillerin cirit attığı bir memlekette, nerede ne yaptığı bilinmeyen 3 milyon Suriyeli sözde ‘Mülteci’ dolaşmaktadır” ve “Şehirlerimizin her yerinde bunlar cirit atmakta, esnafımıza bile kafa tutmakta, siyasi hareketlere girişmektedir” ifadeleriyle, toplumdaki endişeyi daha da perçinliyor. 


5. 

Önce Vatan, 26 Ocak 2017

Atilla Çilingir, “10’LARIN İZLERİYLE TÜRKİYE” başlıklı köşe yazısında, 1960’lı yıllarda Kıbrıs’ta yaşananları, oldukça pornografik savaş betimlemeleri içeren ve Türk ve Rum halkları arasındaki düşmanlığı körükleyen bir dille ele alıyor. Çilingir, eski gazetelere ve tanıklara dayandırdığı, “1 Aralık 1963 Kanlı Noel olayları olarak tarihe geçen Rum saldırıları hala daha belleklerimizde, acı ve feryatlarla dolu, kan ve gözyaşlan ile geçen o karanlık ve soğuk geceleri hatırladıkça irkilmemek elde değildir” ve “Daha sonra Küçük Kaymaklı'ya saldıran Rumlar orada yatalak yaşlı bir hocaya bile hiç acımadan kurşunlayarak katlettiler. Genel Hastanede yatan hastalarımızın kanlarını alarak ölüme mahkûm ettiler” cümlelerinde olduğu gibi, düşmanlık ve nefret unsurları barındıran ifadeler ve tasvirlerle, yazı boyunca Rum kimliğini ‘zulüm’ ve ‘katliam’ ile ilişkilendirerek şeytanlaştırıyor. “İleride Rumlar, bir kedinin avına yanaştığı gibi sessizce sürüne, sürüne ilerlediler, zehirli yılanlar gibi” benzeri ifadelerle ise, Rum kimliğini insanlık dışı bir noktada konumlandırıyor. “(…) Nereden bilsin Hüseyin böyle, düşüp gavurların eline, köy meydanına bağlanacağını” cümlesinde de, ‘gâvur’ sözcüğü, Türkiye’de İslam dışı inançlara mensup kişiler için bir nefret ve aşağılama ifadesi olarak kullanıldığı için, Müslüman olmayan kimliklere yönelik düşmanlığı körüklüyor. Çilingir’in, yazı boyunca kurduğu kışkırtıcı söylem ve başlık altında kullandığı “Unutturmamak için yazdım, unutulmasın o yıllar..!” benzeri cümleler, ‘düşmanlığı’ günümüze taşıyarak bir arada yaşamanın önünde engel teşkil ediyor.


1. Nefret söylemi odaklı sistematik medya izleme çalışması kapsamında, tüm ulusal gazeteler ve sayısı 500’ü bulan yerel gazete önceden belirlenen anahtar kelimeler üzerinden (ör. hain, dönme, mülteci, Hıristiyan, Yahudi, bölücü vs.) medya takip merkezi aracılığıyla taranıyor. Bu anahtar kelimeleri içeren haber ve köşe yazıları günlük olarak okunuyor (gazetelerin hafta sonu baskıları hariç) ve nefret söylemi içeren yazılar tespit ediliyor. Esas olarak ulusal, etnik ve dini kimlik temelli nefret söylemine odaklanılırken cinsiyetçi ve homofobik/transfobik söylemler de tarama kapsamına alınıyor.