Hrant Dink Vakfı olarak medyada ayrımcı söylem ve hak temelli habercilik üzerine tartışmalar yürüttüğümüz atölye serisinin ikinci etkinliği 15 Ekim 2015 Perşembe günü "Hak İhlali ve Şiddet Çerçevesinde Medyada Homofobi ve Transfobi" başlığıyla, Anarad Hığutyun Binası Havak Salonu’nda geniş katılımla gerçekleşti. İstanbul Bilgi Üniversitesi Medya Bölümü’nden Itır Erhart, Bianet’ten Çiçek Tahaoğlu ve Kaos GL’den Yıldız Tar’ın katılımıyla medyada LGBTİ’ler üzerine haberler, haberlerde tarihsel olarak LGBTİ’lerin yer alma biçimleri ve ayrımcı olmayan örnekleri çoğaltmanın yolları tartışıldı.
İlk olarak Itır Erhart, erkeklik ve baskın erkeklik kavramlarını tartışmaya açarak, heteroseksüel erkekliğin dışında kalan kimliklerin nasıl marjinalleştirildiğini ve güçsüzleştirildiğini ele aldı. Medyanın da bu ataerkil düzeni nasıl yeniden ürettiğini özellikle uluslararası ve ulusal medyadan tarihsel örnekler vererek analiz etti. Bu örneklerde eşcinselliğin ve translığın medyada marjinalleştirilen, sapkın, patolojik ve suçlu olarak gösterildiğine değindi. Nefret dolu ve hedef gösteren haberler sonucunda yaratılmaya çalışan ahlaki paniğin LGBTİ cinayetlerine kadar giden bir yolu inşa ettiğini söyledi. Çözüm niyetine ise çocuk kitaplarından başlanarak baskın erkeklikle mücadele etmeyi, çocuk kitaplarında eşcinselliğin ve farklı cinsel yönelimlerin yer almasını çocuklarda kalıp yargılar oluşmasını önlemek amacıyla önerdi. Aynı zamanda çeşitli örnekler üzerinden farkındalık yaratacak şok reklamların (shockvertising) kamusallaşmasını önerdi.
Ardından Çiçek Tahaoğlu, toplumdaki homofobinin ve transfobinin medyanın diline nasıl yansıdığını değerlendirdi. Bianet deneyimini anlatan Tahaoğlu, hak odaklı habercilik kapsamında medyada alışılagelen cinsiyetçi ve homofobik dili tersine çevirmeye çalışarak haber yaptıklarından bahsetti. Hak odaklı haberciliğin temel görevinin hak ihlallerinin görünür kılınması ve dezavantajlı tarafın lehine dönüşecek şekilde haberlerin yazılması olduğunu söyledi. Aynı zamanda haberlerin haklar konusunda bilgilendirici olması ve bu haberleri üretirken yeni hak ihlallerine sebep olmaması gerektiğini anlattı. Öte yandan LGBTİ’leri ilgilendiren ulusal ve uluslararası düzenlemelerle ilgili haberlerin üretilmesi, gündemdeki haberlere dair LGBTİ’lerin fikirlerini almanın ve başarı hikâyelerini görünür kılmanın öneminden bahsetti. Birkaç sene önce medyada LGBTİ kelimesinin yer bulmadığını fakat ana akım medyada dahi terminolojinin kullanılmasının sağlanmasının da bir kazanım olduğunu dile getirdi.
Son olarak Yıldız Tar, Türkiye’de eşcinsel ve transların medyada yer alışını üç ayrı dönem üzerinden tarihselleştirdi. İlk olarak LGBTİ’lerin 1970’lerde üretilen haberlerde ‘ucube’ olarak tanımlandığını söyledi. 1980 darbesini takip eden dönemde LGBTİ’lerin terör olaylarıyla ilişkilendirilerek haberleştirildiğini ve genelde bir şiddet unsuru olarak kullanıldığını aktardı. 2000’lerde ise LGBTİ hareketinin de yükselişe geçmesiyle haberlerde doğru terminolojinin yer bulmaya başladığını ama bir yandan ayrımcı ve nefret söylemi içeren haberlerin de kullanılmaya devam ettiğini aktardı. Bu bağlamda Kaos GL’nin yola çıkışını ve LGBTİ haberciliği deneyimlerini paylaştı. Öldürülen ve ayrımcılığa uğrayan LGBTİ’lerle ilgili haberlerin hak temelli bir anlayışla medyada yer almasının önemini haber örnekleri üzerinden analiz etti. Aynı zamanda hak ihlallerinin görünür olması için değersiz kılınan bireysel hikâyelerin ön plana çıkarmanın önemini vurguladı.
LGBTİ’lerin anlatılarının görünür olduğu bir medya tahayyülü konuşulurken, LGBTİ’ler üzerine haberler üretilirken haber öznelerinin fikrini sormanın bütün medya kuruluşlarının sorumluluğu olarak değerlendirildi. Etkinlikte medyanın dönüştürülebilir bir alan olduğu ve dönüştürmek için hâlihazırda nasıl çalışmalar yapıldığı ve medyada LGBTİ’lere yönelik ayrımcılıkla mücadele etmenin yolları konuşuldu.