“Dijital Teknolojileri Kullanarak Nefret Söylemi ve Ayrımcılıkla Mücadele” projesi kapsamında düzenlenen panel serisinin üçüncüsü “Komplo Teorileri ve Dezenformasyon İlişkisi” başlıklı panel, 3 Mayıs 2023'te Hrant Dink Vakfı Havak Salonu’nda yapıldı. Panel, vakfın YouTube hesabından İngilizce ve Türkçe olarak canlı yayınlandı. Moderasyonunu Teyit’ten Gülin Çavuş’un yaptığı panelde, The News Literacy Project Başkan Yardımcısı Dan Evon, Ivane Javakhishvili Tiflis Devlet Üniversitesi’nden Mariam Gersamia ve İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden Erkan Saka konuşmacı olarak yer aldı.
Friedrich Nauman Vakfı’nın Türkiye ofisi direktörü Beate Apelt, nefret söylemini, dezenformasyonu ve komplo teorilerini teşvik eden ve güçlendiren bir enformasyon ortamında toplum olarak bir arada nasıl yaşayabileceğimiz konusuna değinerek panelin açış konuşmasını yaptı. Apelt, nefret söylemi, dezenformasyon ve komplo teorilerinin sadece nefreti körüklemediğini aynı zamanda maruz kalınan manipülasyonların toplumda özgürlük eksikliğine neden olacağına değinerek konuşmasını tamamladı.
Panelin moderasyonluğunu yapan Gülin Çavuş, konuşmacıları tanıttıktan sonra Türkiye’de toplumun yaklaşık %34’ün inandığı bir komplo teorisinden örnek paylaştı. Komplo teorilerini nasıl anlamalıyız ve bilgi yanlışlarının komplo teorilerine inanmamızı nasıl etkilediği sorularını yönelterek sözü ilk konuşmacı Dan Evon’a verdi.
Dan Evon, sunumuna yanlış inanışların insanları komplo teorilerine yönlendirdiğine değinerek başladı. Yanlış iddialara karşı kişilerin kendilerini korurken dikkate alabilecekleri gerçek, kaynak, kanıt, bağlam ve akıl yürütme başlıkları altında beş faktörden bahsetti. Komplo teorilerinin yüzyıllardır var olduğunu belirterek sosyal medyanın komplo teorilerinin yayılması üzerindeki etkisinin altını çizdi. Komplo teorilerinin temel özelliklerinden bahsederek bu teorilere inanma motivasyonlarımızı ilgi çekici hikayeler, basitleştirilmiş açıklamalar, güdülenmiş muhakeme ve aidiyet duygusu başlıkları altında açıkladı. Bilinmeyeni anlamaya çalışmak yerine içinde gizemi barındıran hikayelere inanmanın daha kolay olduğunu belirtti. Komplo teorilerinin karmaşık sorulara daha basit cevaplar verdiğinden bahsederek bu bilgilerin güvenilirliğinin kontrol edilemediğine değindi. İnsanların dramatik bir olayı olduğu gibi kabul etmek yerine alternatif açıklamaları asılsız bir şekilde üretilebildiklerinden bahsetti. Komplo teorilerinin zorlayıcı bir inanç sistemi olarak düşünüldüğünü belirterek sosyal medyada karşılaşılan yanlış bilgilerin bu inançları besleyen kaynakları oluşturduğuna değindi. Yanlış bilgilerin, komplo teorilerini desteklemek amacıyla kanıtlar sağladığından ve bilgi boşluklarını doldurma işlevleri olduğundan bahsetti. Yanlış bilgiler ve komplo teorileri arasındaki ilişkinin döngüsel boyutundan bahsederek bu döngünün sistematik, bireysel ve eğitimsel düzeylerde kırılabileceği önerisinde bulunarak sunumunu tamamladı.
Mariam Gersamia komplo teorileri ve dezenformasyon ilişkisini medya psikolojisi perspektifinden ele aldığı konuşmasına dezenformasyon ve propagandanın asıl kaynağının nefret söylemi olduğunu belirterek başladı. Komplo teorilerinin basit ve popülistik özelliklere sahip olduğuna değinerek teoride hedef gösterilen kişilerin her zaman başkaları olduğunu ve biz/onlar ötekileştirilmesinin yapıldığını belirtti. Komplo teorilerinin iletişimsel, psikolojik, sosyal/politik/ekonomik ve demokratik kurumlara olan güvensizlik olmak üzere dört farklı faktörü olduğundan bahsetti. Dezenformasyonun duyguları etkilemeyi amaçladığına değindi ve sağlıkla olan ilişkisini açıkladı. Stres ve kriz anlarında dezenformasyonun kişilerin belleğini daha çok etkilediğini vurguladı. Kızgınlık, iğrenme, üzüntü ve korku gibi duyguların komplo teorileriyle bağlantılı olduğuna değindi ve izleyicilerin olumsuz haberleri daha çok takip etmeye meyilli olduğundan bahsetti. Komplo teorilerinin amacının korku duygusunu tetiklemek olduğunu vurguladı. Komplo teorilerinin bilgi eksikliği kullanılarak kişide duygusal etki yarattığını dolayısıyla bilgi edinmenin komplo teorileriyle mücadelede önemli olduğunu vurgulayarak sunumunu tamamladı.
Erkan Saka, komplo teorisinin bir anlatı, dezenformasyonun ise bu anlatının bir parçası olduğunu belirterek sunumuna başladı. Oluşturulan bu anlatıların etkilerinin kaldığını ve toplumu negatif açıdan etkilediğini vurguladı. Hayatı anlamlandırma konusunda yardımcı olma işlevi olduğu için, insanların komplo teorilerine inanmaya meyilli olduğunu belirtti. Bilginin kaynaklarında bozukluk yaşanmasıyla birlikte entelektüel bilgi krizinin meydana geldiğini açıkladı. Saka sunumunda, sosyal medyada her yurttaşın içerik üretebildiğini ancak her zaman kullanıcıların olumlu bir bilgi katkısı sunmadığını belirtti. Bunun sonucunda her bir yurttaşın dezenformasyonun ve komplo teorilerinin üretimi ve dağılımı konusunda katkı sunabildiğine değindi. Dezenformasyon ve komplo teorileriyle mücadele boyutunda nitelikli gazeteciliğin önemini vurguladı. Daha geniş bir bilgi düzensizliğinin içerisinde yaşarken, oluşturulan anlatılara, karşı-anlatıların geliştirilmesi gerektiğinin altını çizdi. Medyada çeşitliliğin önemini vurgulayarak bilginin güvenirliği üzerindeki etkisine değindi. Dezenformasyon endüstrisinin oluştuğundan ve kişilerin bundan fayda sağladığından bahsetti. Eleştirel bakış açısı becerisinin önemine ve dezenformasyonla komplo teorilerine yaklaşımda entelektüel mücadelenin gerekliliğini vurgulayarak sunumunu tamamladı.
Bu proje Avrupa Birliği tarafından finanse edilmektedir.