Hrant Dink Vakfı bünyesindeki ASULİS Dil, Diyalog, Demokrasi Laboratuvarı’nın düzenlediği, ‘Asulis Sosyal Bilimler Lisansüstü Öğrenci Çalıştayları’ serisinin ikincisinde, göç ve söylem ilişkisine odaklanan üç araştırma tartışıldı. Çalıştay, 19 Kasım 2018 Pazartesi günü Hrant Dink Vakfı, Anarad Hığutyun Binası’nda yapıldı.
ASULİS, Türkiye'de çoğulculuğu, bir arada yaşama düşüncesini ve bu alanda yeni çalışmalar yürütecek araştırmacı adaylarını teşvik etmeyi amaçlıyor. Bu amaçla düzenlenen çalıştaylar, lisansüstü tezlerinin tartışmaya açılmasını sağlamak, bu konuda çalışan araştırmacılar arasında diyaloğu pekiştirmek ve akademisyenler ile araştırmacıları bir araya getirmeyi amaçlıyor.
Çalıştayda ilk olarak, Nurbanu Dursun’un Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde 2017’de tamamladığı “Gündelik hayatta Suriyeli 'öteki': Üsküdar'da Suriyeli mülteciler üzerine perspektifler” başlıklı yüksek lisans tezi tartışıldı. Nurbanu, Üsküdar’da yaptığı derinlemesine mülakat yöntemiyle yaptığı görüşmeler ve katılımcı gözlem tekniklerinden yola çıkarak, Üsküdar’ın gündelik hayatında muhafazakâr insanların mülteci meselesinde seferber olma hallerini ele aldı. Bulgularını, ‘neoliberalizm’ ve ‘neo-Osmanlıcılık’ başlıkları altında inceleyen Dursun, göçün ve mültecinin neoliberalleşmesiyle muhafazakar öznenin neo-Osmanlıcı bir söyleme başvurduğunu ileri sürdü. Nurbanu Dursun’un tezini, İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Dekan Vekili Prof. Dr. Pınar Uyan Semerci değerlendirdi. Semerci, seçilen örneklemin kapsamına ve bulguların belli bir gruba ait anlatılardan beslendiğinin unutulmaması gerektiğine dair yöntemsel tartışmalar yürüttü ve alıntı çeşitliliğini önemini vurguladı. Türkiye’de göçü yalnızca neoliberalizm ekseninde değerlendirmenin mümkün olmadığını öne süren Semerci, devletin varlığının da araştırılmaya muhtaç bir konu olduğuna değindi.
İkinci olarak, Aysel Öztürk’ün İstanbul Şehir Üniversitesi Kültürel Çalışmalar Bölümü’nde 2017 yılında tamamladığı “Devlet söyleminde mülteci öznelliklerinin üretimi: Türkiye'deki Suriyeli mülteciler örneği” başlıklı yüksek lisans tezi tartışıldı. Öztürk, Suriyeli mültecilerin öznelliklerinin devlet söylemiyle nasıl kurulduklarını yürüttüğü söylem analizi çalışmasının bulgularıyla ele aldı. Devlet söyleminin farklı bağlamlar ve farklı kurgular etrafında mültecilerin öznelliklerini üretme biçimleri ‘dini söylem,’ ‘tarihsel söylem’ ve ‘pragmatik söylem’ başlıkları altında inceleyen Öztürk, bu söylem alanlarının sonucu olarak mültecilerin öznelliklerinin belirsizlik etrafında üretildiğini öne sürdü. Aysel Öztürk’ün tezini, İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkan Vekili Doç. Dr. Emre Erdoğan değerlendirdi. Erdoğan, niteliksel çalışmalardaki esnekliğin araştırmacıya gereğinden fazla otorite sağladığını ve bu otoriteyi yıkmak için iyi bir akış ve kodlama şemasının hazırlanması gerektiğini vurguladı. Söylem analizi yaparken söylemin muhatabının kimler olduğunun muhakkak göz önünde bulundurulması gerektiğine değinen Erdoğan, seçilen örneklemin iyi tanımlanmış olması gerektiğini vurguladı.
Son olarak, Dilşad Turan’ın İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal Projeler ve STK Yönetimi Bölümü’nde 2018’de tamamladığı “Sınır boyu temas köprüsü: Suriyeli kadın mültecilerin sosyal temas bağlamında söylem analizi” başlıklı yüksek lisans tezi tartışıldı. Turan, çalışmasında, eleştirel söylem analizi yöntemini kullanarak İstanbul’da ikamet eden 19 Suriyeli kadınla yaptığı derinlemesine mülakatların bulgularını ele aldı. Suriyeli mültecilerin anlatılarından yola çıkarak Türkiyeliler hakkında neler düşündüklerini ve kendi durumlarını nasıl kurguladıklarını anlamaya çalışan Turan, sosyal yapıların nasıl yeniden kurulduğunu analiz ederken ‘sosyal temas kuramı’ ve ‘bütünleşik tehdit teorisi’ni temel aldığına değindi. Dilşad Turan’ın tezini, Altınbaş Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Doç. Dr. Nur Banu Kavaklı Birdal değerlendirdi. Göç araştırmalarında farklılıkları yok ederek homojen bir öteki grup yaratmanın literatür için sakıncalı olduğuna değinen Birdal, bu ilişkiyi tersine çevirerek karşı tarafa ses vermenin önemini vurguladı. Göçün cinsiyetlendirilmiş bir süreç ve deneyim olduğunu söyleyen Birdal, kadınların nasıl güçlendiğini sordu: Sadece göç deneyimiyle mi yoksa bunda erkek otoritesinin aşınmasının da katkısı var mıydı? Birdal bu sorunun göçün toplumsal cinsiyet perspektifinden değerlendirilmesi için kaçınılmaz olduğunu vurguladı.