ASULİS Dil, Diyalog, Demokrasi Laboratuvarı’nın, “Kesişen Söylemler, Yaratıcı Yöntemler: Almanya'da Nefret Söylemi ve Antisemitizmle Mücadele Pratikleri” başlıklı paneli, 21 Kasım 2016 tarihinde Hrant Dink Vakfı Havak Salonu’nda gerçekleşti. Yasemin İnceoğlu’nun moderatörlüğünü üstlendiği panelde, Antisemitizme karşı Kreuzberg Inisiyatifi (KIgA)’nden Aycan Demirel ve Amadeu Antonio Vakfı (AAS)’ndan Johannes Baldauf’un katılımıyla, Almanya’da mevcut Neo-Nazi ırkçılık, nefret söylemi ve antisemitizme karşı geliştirilen stratejiler ve mücadele deneyimleri konuşuldu.

Panelin video kaydı

Aycan Demirel, KIgA bünyesinde Almanya’daki ırkçılık ve antisemitizm ile nasıl mücadele ettiklerini anlatan kısa bir tanıtım filminin ardından, antisemitizm kavramının, Yahudilere ve (seküler veya dini) Yahudi kurumlara yönelik nefreti kapsayan çok daha genel bir tanım olduğunu belirtti. Buna ek olarak, Yahudi düşmanlığının, yıllar içinde İsrail devletinin bir Yahudi kolektifi olarak algılanması ve devletin siyasi ve askeri politikalarının Yahudi kimliğiyle ilişkilendirilmesiyle başka bir boyut kazandığını da vurguladı. Almanya’da antisemitizmin iki konu bağlamında kendini gösterdiğini söyleyen Demirel, bu bağlamların ilkini tarihi anmaya ve tarihle yüzleşmeye karşı bir direnç olarak tanımlarken diğer bağlamı ise, daha çok 2000’li yıllarda kendini gösteren bir olgu olan, Nasyonal Sosyalizm ve İsrail arasında bir eşdeğerlik kurma eğilimi olarak değerlendirdi.

Demirel, KIgA bünyesinde, Müslümanların antisemitizmin taşıyıcısı olmadıklarını ve antisemitizmin toplumun genelinde var olan bir sorun olduğunu vurgulamaya çalıştıklarını belirtti. Müslümanları işaretleyerek onları antisemitizmden sorumlu tutan medyanın, göçmen karşıtlığına yol açabilecek bu dile dikkat etmesi gerektiğini ifade eden Demirel, kamusal alanda da Müslümanları ve göçmenleri sorumlu gösteren ifadelerin tehlikeli olduğunu ve çoğu zaman gerçeği yansıtmadığını vurguladı.

Panelin ikinci konuşmacısı Johannes Baldauf, aşırı sağcılık ve sosyal medyada Yahudi düşmanlığı üzerine yürüttüğü projelerinden bahsetti. Son yıllarda mülteci kamplarına yönelik saldırılarda büyük bir artış olduğunu ve çevrimiçi ortamın da buna zemin hazırladığını ifade etti. Nefret söylemi kavramının aşırı sağcılık, ırkçılık, komplo teorileri ve Yahudi düşmanlığını kapsadığını belirten Baldauf, mülteci sayısının azalmasıyla nefretin zaman içinde STÖ’lere, siyasetçilere ve sosyal adalet için mücadele edenlere yöneldiğini anlattı. 

Sosyal medyada doğrudan Nazilerle ilişkilendirilmeyen semboller ve şifreler kullanıldığını vurgulayan Baldauf, geleneksel sembollerdense popüler kültüre yapılan bu referanslar aracılığıyla, gençlerin duygusal olarak aşırı sağcılığa ve ırkçılığa kendilerini daha yakın hissettiğini aktardı. Günümüzde pek çok sosyal medya aracı olduğunu ve bu araçların bazılarının nefret söylemini takip etmekte kullanılabilmekle birlikte kullanılan bu yöntemlerin yeterli olmadığını vurguladı. Çevrimiçi ortamda nefret söylemiyle mücadele etmek için teknik imkânların önemli olduğunu, aşırı sağcılık ve ırkçılıkla mücadelede bu imkânlardan nasıl faydalanılabileceği üzerine düşünmenin önemli olduğunu ifade etti.