ASULİS Dil, Diyalog, Demokrasi Laboratuvarı’nın, “Türkiye Eğitim Sisteminde Dil, Kimlik ve Ayrımcılık” başlıklı paneli, 2 Kasım 2016 tarihinde Hrant Dink Vakfı Havak Salonu’nda gerçekleşti. Ayşe Gül Altınay’ın moderatörlüğünü üstlendiği panelde, Şerif Derince, Elmas Arus ve Melisa Soran’ın katılımıyla, Türkiye eğitim sisteminde dil politikaları, kimlik ve ayrımcılık konuları tartışıldı.

Panelin video kaydı

Şerif Derince, Türkiye eğitim sisteminde anadili sorununun Kürt çocuklar üzerindeki etkisini, Vahap Coşkun ve Nesrin Uçarlar ile birlikte yürüttükleri “Dil Yarası” araştırmasına değinerek aktardı. Derince, anadilinde konuşamamanın insanı sessizleştirdiğini, bu sessizliğin hayat boyu sürdüğünü ve sessizleştirme sürecinin hem fiziksel hem psikolojik şiddet içerdiğini anlattı. Damgalanma, özgüven eksikliği, pasifleşme ve inisiyatif alamama ile sonlanan anadili sorunu bir bütün olarak düşünüldüğünde, bir ayrımcılık hikâyesinin ortaya çıktığını ve bu ayrımcılığın eğitimde anadilinin kullanıldığı durumlarda da tamamen ortadan kalkmadığını belirtti. Bu nedenle, çözümün anadilinde eğitimden ziyade, çok dilli eğitim pratiklerinde yattığını belirtti. Derince, bu dil politikalarının ve ulus-devlet bağlamında eğitim deneyimlerinin Kürtler için, ayrımcılık ve eşitsizliğin ötesinde bir var olma ve yaşam hakkı mücadelesi alanı olduğunu vurguladı.

Daha sonra söz alan Elmas Arus, mevcut toplumsal algının aksine Romanların homojen bir grup olmadığını belirterek, farklı hayatlar yaşayan ve farklı dilleri konuşan bu Roman grupların aynı mağduriyet, yoksulluk ve ayrımcılığı yaşadıklarını belirtti. Türkiye’de Romanların eğitim, istihdam, barınma ve sağlık alanlarında ayrımcılıklara maruz kaldığını ve bunların birbiriyle kesişen alanlar olduğunu dile getirdi. Arus, okulda okul yönetiminin ve öğretmenlerin tavrı ile aile yaşamında mevcut barınma ve yoksulluk sorunları nedeniyle, Roman çocukların eğitime erişiminin önünde aşılması zor engellerin olduğundan bahsetti. Son birkaç yıl içerisinde ise, Roman çocukların devlet tarafından rehabilitasyon okullarına yönlendirilmelerinin yanı sıra bu okulların denetimsizliğinin, çocukların eğitim alanında maruz kaldığı ayrımcılığı körüklediğini vurguladı.

Panelin son konuşmacısı Melisa Soran ise, eğitimde LGBTİ bireylerin ve engellilerin uğradığı ve çoğunlukla okulu terk ile sonuçlanan ayrımcılık biçimlerini ele aldı. İlk olarak, ‘aile’ kurumunun sürdürülmesi üzerine kurulu bu toplumsal yapının, hayatı yalnızca kadın-erkek cinsiyetleri üzerinden sınıflandırmasıyla cinsiyet normlarının oluştuğunu aktarıp, sözü edilen normlardan sapan insanların ayrımcılığa maruz kaldığını vurguladı. Çocuğun cinsiyet kimliği ve cinsel yöneliminin okul mekânında tanınmamasının, çocuğun okulu terk etmesine kadar giden bir pratikler silsilesini tetiklediğini belirtti. Eğitimde, engellilerin maruz kaldığı ayrımcılığı azaltmak için eğitim kurumlarının fiziksel olarak erişilebilir hale getirilmesinin yeterli olmadığını, toplumda engellilerin ‘yetersiz’ ve ‘eksik’ olduklarına dair algının da değişmesi gerektiğini vurguladı.

Moderatör Ayşe Gül Altınay, ayrımcılıkları konuşurken, herkesin sahip olduğu ‘ayrıcalıkları’ sorgulamasının ve o ayrıcalıkları yaşarken nelerden mahrum kaldığının farkına varmasının önemli olduğunu; ancak birbirimizin yarasına dokunarak iyileşmenin mümkün olduğunu dile getirdi. Panelin soru-cevap kısmında ise, dinleyicilerin de katkısıyla, bahsi geçen grupların dışında günümüzde Suriyeli mülteci çocukların eğitime erişim problemi ve okullarda maruz kaldıkları ayrımcılıklara da değinildi.