‘Demokrasi, eşitlik ve bir arada yaşamı teşvik etmek için hak temelli öğrenme programları’ projesi kapsamında düzenlenen 'Tarihi Yeniden Keşfetmek: Arşivler, Hafıza ve Siyaset' başlıklı panel, 23 Kasım 2024 Cumartesi günü Hrant Dink Vakfı Anarad Hığutyun Binası’nda yapıldı. Moderasyonunu Hrant Dink Vakfı’ndan Ayfer Bartu Candan’ın yaptığı panel, iki oturumda tamamlandı. Panelin ilk oturumunda bağımsız araştırmacı ve yazar Meltem Ahıska, Cambridge Üniversitesi’nden Mezna Qato ve Hrant Dink Vakfı’ndan İren Bıçakçı, Lara Çakmak ve Deniz Derya Dertli konuşmacı olarak yer alırken ikinci oturumda siyaset bilimci ve aşçı Anna Maria Beylunioğlu ve sanatçı Hale Tenger konuştu.
Panelin moderatörü ve Hrant Dink Vakfı Araştırma Koordinatörü Ayfer Bartu Candan, ilk oturumu açarken panelin ortaya çıkma sürecini aktardı. Panel çerçevesinde tartışılacak olan arşiv, geçmişle yüzleşmek, kültürel miras siyaseti, toplumsal hafıza ve bu kavramların aralarındaki ilişkilerin Hrant Dink Vakfı’nın yıllardır üzerinde çalıştığı konular olduğunun altını çizen Ayfer Bartu Candan, Hrant Dink’in değerlerini, anısını ve onun çalışmalarını yaşatma gayesinin yanı sıra vakfın tarihi yeniden düşünebilmek üzerine de çalıştığını söyledi. Bugüne dek vakfın yaptığı tüm projelerde bu anlayışın izini görmenin mümkün olduğunu söyleyen Ayfer Bartu Candan, paneli farklı bağlamlardan ve interdisipliner bir şekilde bakmak için bir fırsat olarak değerlendirdi ve sözü ilk konuşmacı Meltem Ahıska’ya verdi.
“Gazze’nin Arşivcileri” başlıklı konuşmasını görseller üzerinden yapan Mezna Qato, devam etmekte olan bir soykırım esnasında arşivlerin işlevine katılımcıların tanıklık etmesini sağlamayı hedeflediğini belirtti. Filistin Çalışmaları Enstitüsü’nde yapılan araştırmaya göre bakanlık arşivleriyle beraber kütüphane arşivlerinin de yok edildiğini belirten Qato, soykırım süresince kaynakların da katmanlı, derin ve bütüncül bir şekilde imha edildiğini söyledi. Arşiv materyallerinin İsrail devletine geçmesiyle Filistinlilerin hikayelerini anlatmak için yöntem arayışlarını detaylandıran Qato, 1987 yılında Filistin’de kendi penceresinden çektiği bir fotoğrafı paylaşarak insanlarda bir “kayda geçirme güdüsü” oluştuğunu söyledi.
Dünyada devam eden soykırımlar olduğunu hatırlatan Qato, görünür olsun ya da olmasın, soykırımların maruz kalan insanlar tarafından bir şekilde belgelenmeye ve arşivlenmeye çalışıldığını söyledi. Hesap verebilirlik, direnç, hatırlama, yeniden imar ve hak talepleri için arşivin çok önemli bir konumda bulunduğunu söyleyen Qato, mevcut durumda arşivin kendisinin bir direniş ve itiraz biçimine dönüştüğünü belirtti. Qato, yeni nesil arşivcilerin dijital okuryazarlığını manevra alanlarını genişleten bir avantaj olarak değerlendirirken 1948 sonrası Filistin tarihini yazmanın zorluklarından bahsetti ve yeni arşiv projelerine olan ihtiyaca tekrar dikkat çekerek sözlerini sonlandırdı.
Hrant Dink Vakfı’nın Arşiv projesi ekibinden İren Bıçakçı, Lara Çakmak ve Deniz Derya Dertli, “Ermeni Vakıfları Arşivi Üzerinden Ermeni Mirasının İzini Sürmek” başlıklı konuşmalarında Hrant Dink Vakfı’nın 2022 yılında başlattığı ve hala devam eden “Okul Arşivleri Projesi”ni anlattı. Konuşmalarına İstanbul’daki Ermeni vakıflarının yapılarını anlatarak başlayan Bıçakçı, vakıf arşivlerinin Ermeni toplumunun sosyal, ekonomik ve demografik verilerine dair materyaller sunması sebebiyle birer topluluk arşivi olarak ele alındığını belirtirken süreçte planlamanın ardından tasnif ve tarama aşamalarından sonra hala devam eden kataloglama adımına geçtiklerini ve kataloglanan materyalleri Hrant Dink Vakfı’nın yakın zamanda erişime açılması planlanan çevrimiçi sistemine yüklediklerini aktardı.
Türkiye genelinde var olduğu bilinen 1400’e yakın Ermeni okulundan kalanların sadece İstanbul’da olduğunu ve bu okullardan dördüyle arşiv projesi kapsamında çalıştıklarını söyleyen Bıçakçı, Çakmak ve Dertli, konuşmalarına Şişli Karagözyan Okulu - Yetimhanesi, Galata Getronagan Lisesi, Pangaltı Anarad Hığutyun Okulu ve Balat Surp Hreşdagabet Ermeni Kilisesi ve Horenyan Okulu koleksiyonlarından bahsederek devam etti. Bıçakçı, Çakmak ve Dertli arşivlerde yerel tarihin, dönemin toplumsal ve ekonomik hayatının, kurumlar arası iletişimin, soy araştırmalarının ve göç hareketlerinin izlerini nasıl sürdüklerini anlatırken aynı zamanda arşivleri zenginleştirmek için aynı zamanda bahsedilen kurumlardan yolu geçen kişilerle sözlü tarih çalışmaları yaptıklarını söylediler. Dijitalleştirilen 80 bin belgeden 16 bine yakınının kataloglanarak dijital sisteme yüklendiğini belirten arşiv ekibi, projeye katkıda bulunan tüm gönüllülere ve danışmanlara teşekkür ederek sözlerini noktaladı.
Panelin ikinci oturumunun ilk konuşmacısı Anna Maria Beylunioğlu, “Deprem Sonrası Antakya’da Hafıza ve Kimlik Haritalaması” başlıklı konuşmasında 2023 depreminden sonra Antakya hafızasını korumak için geliştirilen bir proje olan Beledna’nın hayata geçme sürecini katılımcılara anlattı. Başlangıçta Antakyalı Ortodoksların hafızasını tutmak için yola çıkan Nehna platformunun depremden sonra farklı projelendirmeler yapmaya başladığını söyleyen Beylunioğlu, Çiğdem Mater’in hafızayı haritalandırma üzerine bir öneri göndermesiyle temelleri atılan Beledna’nın projeye fon bulunmasıyla çevrimiçi bir hafıza haritası olarak var olabildiğini aktardı.
Çevrimiçi harita üzerinden hafızadan doğan umudu, umutsuzluğu, temennileri ve özlemi okuduğunu söyleyen Beylunioğlu, haritalandırmanın aynı zamanda iradeyi yayma hedefleriyle örtüştüğünü söyledi. Beledna’nın herkesin katkıda bulunabileceği açık ve kolektif bir kaynak olduğunun altını çizen Beylunioğlu, arşivlemek amacıyla yola çıkmasa da projenin direniş yoluyla bir arşivleme aracına dönüştüğünü söyledi. Konuşmasında Beledna’ya açıldığı tarih olan 2023 Aralık ayından beri eklenen girdilerin üzerinden geçen Beylunioğlu, Antakya’ya dair bir hafızası bulunan herkesi Beledna’ya katkı sunmaya davet ederek konuşmasını noktaladı.
Panelin son konuşmacısı Hale Tenger, “Konuşulan ve Yazılı Olanın Ötesinde: Fotoğraf Arşivleri Üzerinden Vahşet ve Savaşa Bakmak” başlıklı konuşmasında Böyle Tanıdıklarım Var III, Nezih Ölüm Gardiyanları: Bosna-Hersek ve Beyrut isimli üç çalışmasından bahsetti. Böyle Tanıdıklarım Var III’ün fotomuhabir arşivlerine dayandığını belirten Tenger, Türkiye’de politik şiddet ve devlet şiddetine ait 732 görselden oluşan serginin 2013’teki güncel durumlardan sembolik olarak 6-7 Eylül’e kadar giden bir koleksiyon olduğunu ekledi. Türkiye’de hafızaya dair sorunlardan bahseden Tenger, politik şiddeti “tekerrür eden kronik bir hastalık” olarak yorumladığını belirtirken fotoğrafların röntgen şeklinde sergileme fikrinin bununla da bağlantılı olarak ortaya çıktığını söyledi.
1993 tarihli çalışması Nezih Ölüm Gardiyanları: Bosna-Hersek’i yapmaya karar verdiğinde savaşın devam ettiğini belirten Tenger, zorlu bir sürecin ardından sonra izin alıp gidebildiği Kırklareli Gaziosmanpaşa Mülteci Kampı’na Bosna’da savaştan kaçarak kampe gelen kişilerle yaptığı görüşmelerin ses kaydını alarak esere entegre ettiğini söyledi. İçlerinde beş ay boyunca yazılı basından, televizyondan ve kitaplardan toplanan imajlar bulunan 800 civarı su dolu kavanozdan oluşan yerleştirmede ses kayıtlarından alınan kesitlerin de kavanozların içinde sergilendiğini aktardı. Tenger, konuşmasında bahsettiği son çalışması olan Beyrut’ta St. Georges Oteli’nin patlamadan hasar gören cephesinin 2005 senesinde kaydettiği görüntülerini 2007’de İsrail’in Lübnan’a girmesiyle çatışma sesleriyle birleştirerek bir işe dönüştürme kararını ve sürecini anlattı. Tenger, paneldeki gösterimini Filistinliler ve Lübnanlılara adadığı Beyrut’un kendi içinde bir arşiv niteliği taşıdığını söyleyerek sözlerini bitirdi.
Paneli kapatırken Ayfer Bartu Candan, devlet şiddetini konuşurken eş zamanlı olarak direnişten de bahsetmenin önemine not düştü. Türkiye’nin ve panelde tecrübeleri aktarılan Filistin ve Lübnan’ın içinde bulunduğu coğrafyada ağır şeyler yaşandığını yinelerken direnişin de baki olduğunun altını çizdi. Güç devşirmek ve iyileşmenin yollarını bulma gerekliliklerini hatırlatan Ayfer Bartu Candan, bahsedilen projelere ve çalışmalara devam etmenin bu gereklilikleri karşılamak için yollar olarak değerlendirerek sözlerini noktaladı.