İnsan hafızası hassastır, kolayca tetiklenir. Belli belirsiz bir koku bizi çocukluğumuza götürüverir, kulağımıza çalınan bir ezgi yıllardır görmediğimiz bir dostun yüzünü, bir soyut tablo memleketimizi getirebilir gözlerimizin önüne. Fakat hafıza sadece hatırlamayla ve unutmayla ilgili değildir; benliğin, kimliğin, dolayısıyla gündelik yaşamın vazgeçilmez bir parçasıdır. Geleceğimizle ilgili büyük kararlarımızda da, günlük, küçük seçimlerimizde de belirleyici bir rol oynar.

Ajandayı detaylıca incelemek için tıklayınız.

İrlandalı şair ve oyun yazarı Oscar Wilde’ın “hepimizin yanında taşıdığı günce” olarak tanımladığı hafıza, tatlı ya da buruk, her türlü nostaljinin hammaddesidir elbette, ama kaygı ve korku gibi duygulara da kaynaklık edebilir. Kimi zaman unutmaktan, kimi zaman hatırlamaktan korkarız; hafızamızı yitirmekten de, geçmişte bırakmak istediğimiz bir hikâyeyi unutamamaktan da kaygı duyabiliriz.

Hafızanın kolektif olanı, en çok, suçlar üzerine kurulmuş iktidarları kaygılandırır, korkutur. Çünkü “hafıza-i beşer nisyan ile maluldür”, bireyler unutur, ama toplumlar kolay kolay unutmaz. Muktedirin geçmişi yeniden yazma konusundaki telaşı da bundandır; gizlemeye çalıştığı suçlar ne kadar büyükse, toplumun hafızasını yeniden şekillendirmeye dönük çabası da o kadar yoğundur. Ulus devletlerin resmî tarih oluşturma konusundaki gayretkeşliği boşuna değildir; geçmişin hakikatleri kolektif hafızaya sinmiştir, silmekle çıkmaz, olsa olsa derinlere bastırılabilir. Hafıza, hem toplum, hem de birey için, bir mücadele alanıdır. Bu konudaki çalışmalarıyla tanınan Aleida Assmann, hatırlamanın unutmaya karşı bir direniş teşkil ettiğine, bilinçli bir çaba ve sistem gerektirdiğine, unutmanın ise fark edilmeyen, sessiz bir süreç olduğuna dikkat çeker. Unutmamak için, yaşadıklarımızı, planlarımızı, hatta duygularımızı kayıt altına almaya çalışırız. Yakın geçmişe kadar, bu işi sandıklar, anı defterleri, ajandalar, not defterleri, fotoğraf albümleriyle yapıyorduk; sonra disketler, CD’ler, hafıza kartları, devasa kapasiteleriyle sabit diskler ve nihayet, o soyut ve anlaşılması güç depolama bulutları geldi.

Hatırlayan birey, hatırlama pratiği ve hatırayı taşıyan nesneyle birlikte, hafızaya yüklenen anlam da değişiyor. Artık, internet en güvenilir saklama havzası olarak düşünüyor, kaydetme ve hatırlama yetimizi, giderek daha yaygın bir şekilde, teknolojinin ‘güvenli ve sınırsız’ mecralarına teslim ediyoruz.

Bu seneki ajandamız, çok çeşitli boyutları ve çağrışımlarıyla, hafıza meselesini mercek altına alıyor. Unutma ve hatırlamayı merkezine alan filmler ve kitaplardan, Anadolu kentlerinin hüzün mekânlarına dönüşmüş semtlerine; ‘vintage’ giyimden, geçmişi şimdiye taşıyıp geleceğe söz söyleyen müzelere; koleksiyonculuktan, hayvanların hatırlama yetilerine; tanıklıkları, direnişleri ve varlıklarıyla hakikati bizzat temsil eden kadınlara; istifçilikten arşivciliğe, hafıza konusunda hatırlamak ve paylaşmak istediğimiz ne varsa, ajandamızın sayfalarına kaydettik.

2018’in hafızalarımızda, unutmayı hiç istemeyeceğimiz bir yer edinmesi dileğiyle...

Ajandada, Türkiye’nin resmî tatillerinin yanı sıra Müslüman, Alevi, Ermeni, Rum, Süryani, Kürt ve Ezidi bayramları ve özel günleri de yer alıyor.

Hrant Dink Vakfı Yayınları’nın bundan önce yayımladığı ajandaların temaları Yemek (2017) Oyunlar (2016), 1915 (2015), Sokaklar (2014), Sınırlar (2013), Davalar (2012), Kalabalıklar (2011) ve Ermenistan’dı (2010).

Ajandayı kitapçılardan alabilirsiniz, bulamıyorsanız lütfen bizimle iletişimi geçiniz.