Biraz Dertleşsek mi? Birgün, 24 Şubat 2005
Dört bin yıllık geçmişi olan üretken bir halktan, bugün 50-60 bin kişilik cemaate indirilmiş ‘Türkiye Ermeni toplumunun bir ferdiyim.
Bu halimle, bir miktar da haddimi aşarak, kendi minik ‘cemaat göleti’mden çıkıp, koca ‘Türkiyelilik denizi’ne, oradan da ‘evrensellik okyanusu’na, yazılarımla kulaç sallamaya yelteniyorum.
Ama biliyorum ki çoğunuzun nezdinde bunu pek beceremiyor, daha ziyade kendi göletimin çevresinde debelenip duruyorum.
Yine çoğunuza göre, yazılarımda fazlasıyla ‘Azınlık’, fazlasıyla Ermeni kokuyorum.
Muhtemelen içinizde beni Ermeni milliyetçisi olarak görenler de vardır.
Ama ne olur lütfen halden anlayın.
Yok eğer anlamıyorsanız ben size tek bir cümleyle anlatayım:
Tespitinizde belki haklısınız, lakin şunu da kabul edin, bizleri o gölete siz çoğunluklar ötelediniz.
***
Bizlere hep şu dayatıldı:
“Sen farklısın, ama doğuştan haksız bir farklısın.”
Türkiye’de demokrasinin üretimini özellikle geciktirmekte yarar uman zihniyet, farklılıkların zenginliğini bir türlü kavrayamadı. Sürekli ‘külfet’ olarak gördü.
“Türkiye’deki azınlık, bugün ne Lozan’ın tarif ettiği azınlık, ne de Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın tanımladığı yurttaştır.”
Lozan’daki azınlık maddelerini beğenmeyebilirsiniz ve bu anlamda ülkede yaşayan yurttaşlar arasında bir farklılık görmek istemeyebilirsiniz.
Bunlar demokrat bir toplumun en temel istekleri sayılabilir.
Peki ama Lozan’ın dışına çekmeye çalıştığınız bir azınlık mensubuna bu kez de ‘eşit yurttaşlar’ potanızda yer açmanız gerekmez mi?
Ne yazık ki, Türkiye’de ne Lozan uygulanmaktadır ne de buna eşdeğer yurttaşlık hakları.
***
Demokratik ülkelerde çoğunluğun yanında azınlık olarak yaşamak bir keyif unsuru belki.
Demokrasisini üretememiş ülkelerin bahçesinde ise tek renk çiçeklerin yanında bir diken, kökünden sökülüp bahçe duvarının dışına atılması gereken bir yabanotu sanki.
Azınlık olmanın yaşamsal bir tadının olduğuna inananlardanım. Bize “Nasıl bir tat?” diye soracak olursanız, cevabım şu:
“Eğer özgürseniz ve kendinizi güvende hissediyorsanız –ki biz hiç böylesini yaşamadık– herhalde çok tatlı bir tat. Yok eğer değilseniz, müthiş bir acı. Bazen özgür, bazen değilseniz, o zaman da ekşi mi ekşi –çoğunlukla bizim yaşadığımız gibi.
Azınlık olmanın tadı, tat alanların yetisinden ziyade çoğunluğun tat verme yetisiyle doğrudan ilişkili.
Sorun aslında azınlıkların değil, çoğunlukların.
***
Onun içindir ki benim gibilerin çırpınışı siz çoğunluklara rağmen bir çırpınıştır.
Bu benim için de böyle, bir Kürt için de, kimliği köşeye sıkıştırılmış bir diğeri için de.
Tabii ki bu sıkıştırılmışlık altında kolay değil işimiz.
Hem kimliğimizi savunacağız, hem de o kimliğin tutsağı olmayacağız.
Zor ama başka çaremiz yok, becereceğiz.
Peki bu çırpınışımızı size rağmen değil de, sizin de katkınızla, sizinle birlikte yapsak, işimiz daha kolaylaşmaz mı?
Bi düşünseniz ha! Bi düşünseniz.