5 Ekim 2025‘te Anarad Hığutyun Binası Havak Salonu’nda yapılan, moderatörlüğünü Ayfer Bartu Candan’ın üstlendiği konuşmada, Avery Gordon geçmişte kalmayı reddeden, musallat olan tarihler üzerine yürüttüğü çalışmalarını tartıştı. Tartışmanın merkezinde Ghostly Matters: Haunting and the Sociological Imagination ile The Hawthorn Archive: Letters from the Utopian Margins adlı kitapları yer aldı. “Görünmeyen Şeylerin Kanıtı: Ütopik Kıyılara Eşlik Eden Hayaletler” başlıklı bu etkinlikte, Gordon’ın çalışmalarını yakından takip eden bir dinleyici kitlesiyle birlikte, hayaletler, hafıza, iktidar, tarihsel bilginin sınırları ile bu konuları çalışmanın imkanları, kısıtları ve yöntemleri üzerine tartışıldı.
Gordon, “musallat olma” kavramını, kölelik, soykırım, sömürgeci şiddet ve siyasi baskı gibi tarihi adaletsizliklerin, resmî olarak inkâr edilse ya da unutulsa bile, bugünü şekillendirmeye devam etmesini anlamanın bir yolu olarak tanımlar. Musallat olma, yalnızca bir metafor değil, aynı zamanda somut bir toplumsal deneyimdir ve gizli kalmış bir şeyin halen çözümlenmemiş olduğunu işaret eden bir sinyal niteliğindedir. Tarihi doğrusal ya da tamamlanmış bir süreç olarak ele almak yerine, Gordon bizi bu hayaletimsi varlıkları korkuyla değil, etik bir sorumlulukla dinlemeye çağırır. Yöntemi, görünmez kılınanı fark etmeye ve bu "hayaletlerin" yaşayanlar üzerindeki taleplerine alan açmaya imkân tanıyan, daha hayal gücü yüksek bir sosyolojik yaklaşım önerir.
Hafıza, adalet ve geçmişle yüzleşme konularında çalışan kurum ve araştırmacılar için Gordon’un susturulmuş sesleri dinlemeye verdiği önem, zorla kaybedilme ve devlet şiddetinin süreklilik taşıyan biçimlerine dair kavramsal ve yöntemsel olarak ilham verici niteliktedir.
Gordon’un konuşmasında ele aldığı bir diğer önemli bir konu ise The Hawthorn Archive kitabında geliştirdiği “ütopyanın sınırı” kavramıdır. Bu kavram, egemen güç yapılarının kıyısında alternatif gelecekler hayal eden bireyleri ve toplulukları tanımlar. Kitap, kurmaca bir arşiv biçiminde sunulan mektup, not ve raporlardan oluşur; kölelikten kaçan direnişçiler, sömürgecilik karşıtı düşünürler, muhalifler, hayalperestler ve isyancılar gibi figürlerin direniş tarihine dair kesitler sunar. Bunlar büyük zafer anlatıları değil; çoğu zaman eksik, bastırılmış ve radikal imkânların kırıntılarıdır. Gordon, bu arşivsel kırıntıları gün yüzüne çıkararak, neyin “resmi bilgi” sayıldığını ve kimin hatırlandığını sorgular. Aynı zamanda, duygunun, etik tahayyülün ve kolektif hayalin arşivini oluşturmayı bir yöntem olarak önerir.
Ghostly Matters, geçmişin bugüne nasıl musallat olduğunu tartışırken, The Hawthorn Archive, özgürlüğün unutulmuş vizyonlarının geleceğimizi nasıl şekillendirebileceği üzerine düşünmeye davet eder.
Gordon, ayrıca şu anda üzerinde çalıştığı ve 1948’de Kore’de şiddetle bastırılan bir halk ayaklanmasını tetikleyen askeri isyanlara odaklanan yeni araştırmasından da söz etti. Hafızayı yalnızca bir kayıp değil, aynı zamanda direniş ve imkân meselesi olarak tanımladı. Hatırlamanın, arşivlemenin, hayaletleri dinlemenin ve adaletin kenarda kalmış hayallerini korumanın politik eylemler olduğunu vurguladı. Hafıza çalışmasının nostaljik değil, geleceğe dönük olduğunu, bunun da dünyada var olmanın, egemen sistemlerin bastırmaya çalıştığı farklı yollarına alan açmakla ilgili olduğunu belirtti.
Avery Gordon’un çalışmaları, sadece yas tutmak için değil, unutmayı reddetmek adına yapılan bir çağrıdır. Kenarda kalmışların tamamlanmamış mücadelelerini ve radikal umutlarını ciddiye almamızı, onların musallat edici varlıklarının bizi daha adil ve hayal gücüne dayalı bir geleceğe yönlendirmesine izin vermemizi ister.