Hrant Dink Vakfı 2011 yılından bu yana sürdürdüğü Anadolu Ermenileri Sözlü Tarihi projesi kapsamında “Sessizliğin Sesi” adlı kitap serisini yayınlamakta. Serinin ilk kitabı; Türkiyeli Ermenileri Konuşuyor başlığı ile çıkmış, Diyarbakır, Ankara, İzmit ve Kayseri bölgeleri ile devam etmişti. Bu günlerde Sivas üzerine çalışarak devam eden sözlü tarih çalışmaları, Anadolu’da yaşamış Ermenilerin yaşadıklarını, aktardıklarını, geleneklerini, dilleri, yemekleri ve benzeri konular hakkında pek çok bilgi verir. Kültür ve coğrafyaya göre şekillenen yemek kültürüne ve bunun yaşam üzerine etkisine dair bir seçki derledik.

Şehir ve yemek

“Diyarbakırlı Ermenilerin geleneği dediğimiz, bildiğimiz Ermeni geleneğidir. Aslında İstanbul Ermenileriyle aynıdır. Yalnızca yemeklerde farklılıklar vardır. İstanbullunun çöreği bizimki gibi değildir. Bizim de dolmamız vardı ama zeytinyağlı değildi; zeytinyağlı dolmayı İstanbul’da öğrendik. Bunun ötesinde, Ermeni geleneği dünyanın her yerinde aynıdır.” (Diyarbakırlı Ermeniler Konuşuyor, 43)

“Her köyün, her memleketin, her şehrin insanı farklı oluyor. Merdegözlülerin, İzmitlilerin de elbette özgün yanları mevcuttu. Mesela kendilerine has bir Ermenice aksanları vardı. 1915’ten önce İzmit’te beş farklı gazete çıkarmış. Yine örneğin, kabak çiçeği dolması İzmitli Ermenilere has bir yemektir; sıcak yemek olan ayva yemeği ve erik yemeği de öyle. Tabii, bunlar kayboldu.” (İzmitli Ermeniler Konuşuyor, 35)

Yemek ve içmek

“O dönemler bolluk vardı. Bir tarafta ekmek vardı, bir tarafta kavurma, pekmez, bal... Babam da çalışıyordu. Rakımızı da, şarabımızı da kendimiz yapardık. Şarap, zengin-fakir, herkesin evinde olurdu. Yayam da, babam da şarap yapmasını bilirdi. Akşamları evlerde toplanırdık. Hep birlikte oturup yemek yerdik. Âdetleri, Paskalya’yı, her şeyi kutluyorduk.” (Diyarbakırlı Ermeniler Konuşuyor, 151)

“Babam şarap kurardı her yıl. Babam demirci, sobacı, nalbant… Geçimi sağlamak için mevsimine göre her şeyi yapmak zorundaydı. Ağabeyim de onunla beraber çalışırdı… Babamın bakır bir kirpikli sahanı vardı, kışın her sabah ona iki dilim sucuk doğrar, sobanın fırınına koyardı. Bir küçük seramik kupası vardı, onunla da sabahın yedisinde kilerdeki küpten şarap alırdı. Sabahleyin sucukla şarabı kahvaltı olarak yer içer, işine giderdi. Dördüncü sınıfa gidiyordum, ben de uyanmış olurdum. Bir gün ‘Gel oğlum, yanıma otur’ dedi. Bana da bir küçük bardak şarap verdi. Dışarısı çok soğuktu. ‘İç oğlum bunu, sıcak tutar’ dedi. İlk alkolüm, dördüncü sınıfta, 10-11 yaşında, baba elinden içilmiş bir bardak şaraptır.” (Kayserili Ermeniler Konuşuyor, 52, 53)

Tatlılar

“Babam rahmetli, tel helvası çekerdi, çok güzel yapardı, kışın soğuğunda ayazında onu hazırlardı. Unla, şekerle mi yapardı, çocuktuk… Bir araya gelir eğlenirlerdi, ‘Tel helvası yiyeceğiz’ diye hazırlanırlardı.” (Sözlü tarih görüşmesi HDF 203310079504, Hrant Dink Vakfı Arşivi)

“Ceviz çok olurdu, bir tencere kırardık. Cevizli pide çok güzel olurdu. Pide için ceviz havanda dövülür, içine bir kaşık tereyağı, iki kaşık da şeker katılıp karıştırılırdı. Herkes sucuk falan yapacağı zaman, ‘Biraz sizin cevizden ver de, sucuk yapacağız’ diye benden isterdi. Hani pekmez sucuğu olur ya, onun için. Ceviz ağacını yaktılar. Yirmi bin ceviz verirdi o ağaç, hem de çok şahane ceviz, memlekette tekti.” (Sözlü tarih görüşmesi HDF 203310079200, Hrant Dink Vakfı Arşivi)

Hrant Dink Vakdfı'nın yayınladığı sözlü tarih kitaplarına buradan ulaşabilirsinz. Siz de kendi ve aile hikayenizi bizimle paylaşmak isterseniz Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir. adresinden veya 0212 2403361 - 62 telefon numaralarından bize ulaşabilirsiniz.

Fotoğraflar: Kévorkian, Raymond H. ve Paul B. Paboudjian (2012) 1915 Öncesinde Osmanlı İmparatorluğu'nda Ermeniler. İstanbul: Aras.