Sivas araştırması, sahadan izlenimler ve yöntembilim notları. Sivas şehrini ve bugünki il sınırlarını kapsayan bu çalışma, aynı zamanda devam eden Türkiye Kültür Varlıkları Haritası çalışmasının bir parçası.
28.000 km2’lik geniş yüzölçümüyle Sivas, Türkiye’nin en büyük ikinci ili olmakla birlikte nüfus yoğunluğu düşük bir ildir. 600.000 kişilik nüfusun yarısı il merkezinde, diğer yarısı ise Sivas’a bağlı 17 ilçede yaşamaktadır. Sivas’ın geniş yüzölçümü, illerin arasındaki ve içerisindeki güncel idari sınırlarla her zaman örtüşmeyen bölgelerin ve alt bölgelerin ortaya çıkmasına sebep olan bir çeşitliliği ve coğrafi mesafeleri beraberinde getirmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasını takip eden onyıllarda, Sivas Vilayetinin ardılı olan Sivas ilinin idari yapısında pek çok değişiklik yapılmıştır. 1867’de kurulan Sivas vilayeti, günümüzdeki Sivas, Tokat ve Amasya illerini ve bugün Giresun, Erzincan ve Kayseri illeri içerisinde bulunan bazı bölgeleri kapsıyordu. İdari sınırların değişmesinin yarattığı karmaşaya ek olarak, Ermeni kaynakları, genelde, İstanbul’daki Ermeni Patrikhanesi’nin kullandığı, antik ayrımların ve modern güncellemelerin bir bileşimi olan başepiskoposluk idari sistemini benimsemişlerdir.
Sivas şehrinin kültürel mirasındaki çok katmanlılık, Sivas şehri içindeki bölgelerde de görülür. Hatta bölgeler bazında bakıldığında, bölgesel ve yerel etkiler daha da güçlüdür. Sivas, Sevast, Siwas, Sebaste ve bu ismin diğer biçimlerinin kaynağı, bölgenin çok katmanlı tarihidir. Bölgenin tarihindeki dönüm noktalarını gösteren detaylı bir zaman çizelgesi kitapta sunulmuştur (bkz. Ermeni Kültür Varlıklarıyla Sivas, s.18). Bu bölüm açısından, şu üç zaman diliminde kurulan ya da kullanılan kültürel miras mekânları arasında ayrım yapmanın önemli olduğunu belirtmeliyiz; erken Orta Çağ dönemi, 10. ve 12. yüzyıllar arasındaki dönem ve 19. yüzyıl. Bu üç zaman dilimi, sırasıyla, şehrin erken Hıristiyanlık dönemini, Bizans İmparatorluğu’nun Ermeni Kralı Senekerim ile yaptığı bir anlaşma sonucunda imparatorluğun çeperlerinde yaşayan Ermenileri merkezî bölgelere naklettiği dönemi ve son olarak 19. yüzyılda yaşanan endüstriyel gelişmeleri ve nüfus artışını temsil ediyor. Bu dönemsel çeşitlilik, yer ve mekân isimleri açısından tutarsızlığa yol açan bir kaynak çeşitliliğini de beraberinde getiriyor. Bu isimlerin Ermeni ve Osmanlı kaynaklarında farklı biçimlerde yazılmış olmaları ve Cumhuriyet döneminde köylerin ve diğer yerleşim yerlerinin isimlerinin devamlı olarak değiştirilmesi envanterin oluşturulmasını güçleştirmiştir.
5216 sayılı Büyükşehir Yasası kapsamına girmek için gerekli asgari nüfusa sahip olmayan Sivas ilinin merkez ilçesinde 68 mahalle ve 153 köy bulunuyor. Merkezdeki 15 mahallede bulunan 36 mekân ve 12 köyde bulunan 26 mekân envanterde kayıt altına alındı. Sivas Huşamadyanı’nın (anı kitabı) yazarı Arakel Badrig’in hazırlamış olduğu haritanın varlığı, kültürel miras mekânlarının ve bu mekânların Sivas şehrindeki orijinal konumlarının tespitini kolaylaştırdı. Bu kaynağın yokluğunda oldukça güç olacak bu tespit süreci, bu sayede kayda değer ölçüde kolaylaştı ve Sivas şehir merkezindeki mekânların yüzde 80’i tespit edildi. Önceden kültürel miras mekânlarının bulunduğu yerlerde inşa edilen kamu binalarının ve kamu simgelerinin tespiti kolaylaştırdığını ve hatta bir yerde bu tür binaların ve simgelerin bulunmasının aynı yerde bir kültürel miras mekânı olduğunun neredeyse kesin bir işareti olarak alınabileceğini belirtmemiz gerekir. Bu durum, toprağın az ve pahalı olduğu şehir merkezleri açısından özellikle geçerlidir. Şehir merkezlerindeki toprak azlığı kültürel miras mekânlarının yok edilmesine katkıda bulunmuştur. Kırsal bölgelerde ise kültürel miras mekânlarının ayakta kalma şansları daha yüksek olmuştur. Kiliselerin kalıntıları, yeniden kullanılmaya müsait olmalarından dolayı, genelde başka kamu binalarının, camilerin, karakolların ve okulların yapımında kullanılmıştır.
Sivas kiliselerinin sonuncusu olan Surp Asdvadzadzin, 1950’lerin başında, Orta Anadolu şehirlerini etkisi altına alan bir kültürel miras imhası dalgasının etkisi ile patlatıcı kullanılarak yıkılmıştır. Bundan dolayı, Sivas şehrinde ayakta kalan bir Ermeni kilisesi bulunmamaktadır. Şehre yakın sayılabilecek tek kilise Tavra köyünde bulunan Surp Sarkis Kilisesi’dir. Bu kilise günümüzde kamuya açık olmayan bir askeri bölgede bulunuyor. Öte yandan, kilisenin restorasyonu için planlama çalışmaları yürütülmektedir. Uzun yıllar boyunca, bu kilisenin ismi konusunda bir karmaşa hüküm sürmüştür. Bu kilise, resmî kayıtlara göre Surp Kevork Kilisesi’dir. Öte yandan, kaynaklar bu kilisenin gerçek isminin Surp Sarkis olduğunu gösteriyor. Bugün popüler bir sayfiye yeri olan Tavra [Paşabahçe], bir zamanlar bir Ermeni köyüydü. Pek çok cumhuriyet dönemi Sivas Ermenisi köklerinin izini Tavra’ya kadar sürebilmektedir. Sözlü tarih kaynakları, Tavra Ermenilerinin Tavra Deresi’nin etrafındaki değirmenlerin çalıştırılması için elzem olan becerilerinden dolayı tehcirden muaf tutulduklarına işaret ediyor. Sivas’taki aktif olarak kullanılan tek Ermeni mezarlığı da Tavra’da bulunuyor.
Surp Anabad ve Surp Hagop manastırları, Tavra civarındaki, bugün askeri bölge kapsamında kalan tepelerde bulunuyorlar. Bölgenin erişime kapalı olması sebebiyle, bu manastırların konumlarını tespit edebilmemiz veya durumlarını inceleyebilmemiz mümkün olmadı. Yetkililer, yakın dönemde Sivas merkezdeki Selçuklu ve Osmanlı kültürel miras mekânlarına hak ettikleri ilgiyi göstermeye başladılar. Aynı durumun Hıristiyan kültürel mirası için de geçerli olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu ilgi eksikliği, Ermeni kilise ve manastırları ile sınırlı olmayıp, dünyaca ünlü tarihsel mekânlar açısında da söz konusudur. Karasun Manuk şehitliğini ve Aziz Vlas’ın (Surp Parseğ) mezarını bulabilmenin tek yolu şehirde yaşayanların rehberliğine başvurmaktır. Böyle durumlarda genelde tek bilgi kaynağı sözlü kaynaklardır. Bu kaynakların, envanter kaydı yapılmasını gerektirecek güvenilirlikte oldukları kabul edilmiştir. Sonuç olarak, konumları sadece sözlü kaynaklar sayesinde tespit edilebilen mekânların envanter kaydı, bu mekânların kesin konumlarının tespiti açısından çok sınırlı bilgi olmasına rağmen yapılmıştır.
Şehir merkezlerindeki ve köylerdeki kiliselerin yerlerini tespit etmenin kendilerine özgü zorlukları var. Saha çalışmasındaki deneyimlerimize göre, envanterde birden fazla kilise bulunsa da köyde yaşayanlar genelde köylerinde sadece bir kilise olduğunu hatırlıyorlar. Kiliselerden sadece birini bulabilmek, bulunan kilisenin listedeki hangi kilise olduğunu belirleme sorununu da beraberinde getiriyor. Böylesi durumlarda, envantere en muhtemel seçeneğin kaydını düşerek, belirlediğimiz konumda bulunması ihtimal dahilinde olan diğer kiliselere dair bilgileri de not ettik. Kiliselere dair bir diğer olgu da civarda yaşayanların çeşitli kültürel miras mekânlarını kilise olarak nitelendirmeleridir. Bu mekânlar, literatürde aynı bölgede bulunduğu belirtilen ve yerini tespit edemediğimiz bir kilise olmadığı takdirde envantere kilise olarak kaydedilmediler.
Sivas’ın merkez ilçesinin karakteristik özelliklerinden biri pek çok köyü kapsayacak biçimde genişlemiş olmasıdır. Bu durumun en iyi örneklerinden biri, şimdiki adı Höllüklük olan Hoğtar’dır. Bir zamanlar şehir merkezine yakın, küçük bir köy olan bu yerleşim yeri, bugün merkezî bir mahalledir.
Yıllar içinde, komşu ilçelerdeki pek çok köy idari olarak merkez ilçeye bağlanmıştır. Merkez ilçede ve diğer ilçelerde bulunan pek çok köy lağvedilmiş ve mezra statüsüne geçirilmiştir. Nüfusun ve hane sayısının azalmasının bir sonucu olarak, eskiden köy olan yerleşim birimleri ya birleştirilmiş ya da yeniden sınıflandırılmışlardır. Bu değişiklikler, eski ve yeni yer isimlerinin eşleştirilmesini ve kültürel miras mekânlarının konumlarının tespit edilmesini zorlaştırmaktadır. Pek çok durumda, köyler bütün olarak yakındaki başka bir mevkiye taşınmış, bu taşınma süreçleri mekân hafızasının mutlak biçimde kaybolmasına sebep olmuştur.
Şehir merkezine yakın köylerin kültürel miras açısından özel bir değeri vardır; çünkü Sivas şehrinin kültürel ve iktisadi hayatı bu yerleşim yerlerine kadar uzanıyordu. Ünlü Pırknik [Dörteylül] Köyü, 24 Nisan 1915’te İstanbul’da tutuklanan şair Taniel Varujan gibi pek çok tanınmış entellektüelin memleketiydi. Günümüzde Dörteylül, 5. Piyade Eğitim Tugay Komutanlığı’nın bulunduğu Temeltepe platosunu da kapsamaktadır. Sivas manastırlarının en ünlüsü olan Surp Nışan Manastırı, 11. yüzyılda inşa edilmiş ve Sivas başpiskoposluğuna ev sahipliği yapmıştır. Bugün yıkılmış olan bu manastırın bulunduğu alan Temeltepe platosundaki askerî bölge içindedir.
Sivas’ın güneyinde bulunan iki büyük ilçe, Hafik ve Zara, şehrin kültürel miras ve coğrafya açısından uzantısı olarak değerlendirilebilecek bir bütünlük oluşturur. Eski isimleri Bedrosi ve Koçgiri olan bu iki ilçedeki 24 yerde bulunan 53 mekânın kaydı envantere girilmiştir. Hafik, aynı ismi taşıyan gölüyle ünlüdür. Zara ise bölgeyi kuzeydoğudaki bölgeden ayıran sıradağların ismidir. Sivas’ı Şebinkarahisar’a bağlayan eski yolun yerinde, bugün Hafik ve Zara’nın içinden geçen bir otoyol bulunuyor. Bölgedeki köylerin çoğu bu otoyolun etrafında sıralanmıştır. Hafik, göçmen kuşların göç rotasında bulunmasıyla da ünlüdür. Ermenice ‘kuşlar’ anlamına gelen Hafik adının da buradan gelmiş olması muhtemeldir. Bölgedeki manastırların yakınında çok sayıda güvercinlik olduğunu görmek mümkündür. Güvercinler, bölgede yaşayan insanlar tarafından, beslenme, iletişim ve hasat alanında kalan buğday tanelerinin toplanması gibi çeşitli amaçlarla kullanılıyorlardı. Bölgenin doğal arazi yapısı mağara oluşumlarına sebep olmuş, bu mağaralarda kurulan kiliseler sonraları tahkim edilip zaman içinde inşa edilmiş yapılara dönüştürülmüşlerdir. Güvercinlikler ve mağara kiliseleri arasında bir ilişki olup olmadığının saptanması için daha kapsamlı araştırmaların yapılması gerekiyor. Öte yandan, saha çalışması esnasında yaptığımız gözlemlerin, Sivas ve Kayseri arasında uzanan bölgede kiliseler ve güvercinlikler arasında bir bağlantı olduğuna işaret ettiğini söyleyebiliriz.
Gövdün [Gökdin], Purapert [Günyamaç], Haght [Tuzhisar], Alişir, Kayadibi, Alakilise [Müslümabat] ve Düzyayla [Horohon] köylerinde hâlâ ayakta olan kiliseler bulunmaktadır. Bu kiliseler, envanterde bu iki ilçe kapsamında listelenen kiliselerin %30’unu oluşturuyor. Bu kiliselerin genel mimari özelliklerinden biri, iç mekânda ahşap sütunların kullanılmış olmasıdır. Bu sütunların çoğu günümüze kadar ayakta kalmış; fakat bazı kiliselerin sütunları ve çatıları günümüze ulaşmamıştır. Saha çalışması esnasında ziyaret edilmeyen önemli kültürel miras mekânlarından biri, Hafik ilçesinin Hağt [Tuzhisar] bölgesindeki Surp Hıreşdagabed Manastırı’dır. Dağların içinde ve yerleşim yerlerine uzak bir mevkide bulunan bu manastıra karayolu ile ulaşım sağlanamıyor ve manastıra gitmek için dik bir yürüyüş rotasının takip edilmesi gerekiyor. Civarda yaşayanlar, manastırın kalıntılarının görülebildiğini fakat yapının ayakta olmadığını belirttiler. Kaynaklar, Surp Hıreşdagabed’in Sivas şehrine yakın olan manastırlardan biri olarak değerlendirildiğini ve Sivas şehrinden bu manastıra, tahminen bugün kullanılmayan eski köy yolları üzerinden, altı saatte gidilebildiğini gösteriyor.
20. yüzyıl boyunca, Zara ve Hafik ilçe merkezlerinde ve bu ilçelerdeki köylerde kayda değer bir Ermeni nüfus yaşamıştır. Sözlü tarih kaynakları, burada yaşayan Ermenilerin çoğunun 1960’lardan sonra İstanbul’a ya da Türkiye dışına göç ettiklerine işaret ediyor. Sivas’ın tamamı için geçerli olan bu durum kültürel mirasın kullanılmasını ve varlığını sürdürmesini etkilemiştir. Cumhuriyet döneminde Ermenilerin yaşamaya devam ettiği bölgelerde, Ermeni mezarlıkları da Ermeniler tarafından kullanılmaya devam etmişlerdir. Çok sayıda mezarlık en azından idari kademede günümüze kadar varlığını korumuştur. İdari olarak varlığını koruyan bu mezarlıklardaki mezar taşları kaybolmuş olsa da bu mezarlıkların bulunduğu alanlar genellikle Mezarlıklar Müdürlüğü’ne aittir. Hafik kasabasındaki mezarlık bu örneklerden biridir. Envanterdeki toplam 72 mezarlıktan 10’u bu durumdadır. Çok sayıda Ermeni mezarlığı, günümüzde civarda yaşayanlar tarafından mezarlık olarak kullanılıyor. Bu durum, bu mezarlıkların Ermeni mezarlığı olduklarının anlaşılmasını güçleştiriyor. Çoğu durumda ise ya mezarlıklar terk edilmiş ya da mezarlığın üzerinde bulunduğu mülk, alanın bir kısmının başka amaçlarla kullanılması maksadıyla bölünmüştür. Bu tür bölünmeler mezarlığın alanının daralmasına yol açsa da kültürel miras mekânının en azından bir kısmının korunmasına katkıda da bulunabiliyor. Çok sayıda örnekte, mezarlıkların köy için taş ve toprak kaynağı olarak kullanıldığı ya da mezarlık alanının geçici depolama maksadıyla kullanıldığı görülmüştür.
Mezarlıkların, envanterde listelenen çeşitli kültürel miras mekânları arasında en kolay tespit edilebilen ve en çok hatırlanan mekânlar olduklarını da belirtmemiz gerekir. Yüzölçümlerini doğal sınırlarını veya etraflarında bulunan duvarları ya da çitleri dikkate alarak hesapladığımız dokuz mezarlığın toplam yüzölçümü 52.000 m2’dir. Mezarlıklar ile ilgili bir başka olgu da pek çok toplu mezar alanının günümüzde civarda yaşayan insanlar tarafından mezarlık olarak nitelendirilmesidir. Saha çalışması esnasında köylülere köydeki Ermeni mezarlığını sorduğumuzda, pek çok defa bizi köye oldukça uzak olan, dolayısıyla köy mezarlığı olarak kullanılmaya elverişli olmayan yerlere yönlendirdiler. Bu yerleri envanterde kayıt altına almadık. Sonuç olarak, mezarlıklar, saha çalışması esnasında tespit edilen kültürel miras mekânlarının %29’unu oluşturuyor. Bu oran kiliseler açısından 42% olup; tespit edilebilen kültürel miras mekânları içerisinde mezarlıklar kiliselerin ardından ikinci sırayı almaktadır.
Zara kasabasının 33 km doğusunda, Suşehri yolunda bulunan Alakilise köyü, literatürde oldukça kısıtlı biçimde ele alınmış olmasına rağmen, kültürel miras mekânlarının önemli bir bileşimini temsil ediyor. Kızılırmak [Alis] Nehri’ni çevreleyen yamaçlardan birinde hâlâ ayakta duran Surp Minas Kilisesi, köye yeni bir camii inşa edilinceye dek, uzun yıllar boyunca köy camii olarak kullanılmış, camiinin inşaatının tamamlanmasının ardından kültürel miras varlığı olarak tescillenmiştir. Saha çalışması esnasında bunun yaygın bir uygulama olduğunu ve bu uygulamanın kilise binalarının korunması açısından fayda sağlayabildiğini gördük. Cami olarak kullanılmış olan kiliselerin, depo veya hapishane olarak kullanılmış olan kiliselerden daha iyi durumda olduklarını tespit ettik. Müslümabat-Alakilise’deki bir diğer kültürel miras mekânı, bugün köyevi olarak kullanılan Narekyan Okulu’dur. Bu okul binası, hâlâ ayakta durduğu için ve özellikle de bir zamanlar okul olduğu hâlâ hatırlandığı için ender bir örnek teşkil ediyor. Bu örneğin enderliği, okulların ve kilise ve manastır ek binalarının basit bir mimari üslupla inşa edilmiş olmalarından ve bu binaların tespiti imkânsız kılacak biçimlerde yeniden kullanılmış olmalarından ileri gelmektedir.
Suşehri, Akıncılar, Koyulhisar ve Gölova, Sivas’ın kuzeydoğusundaki ilçelerdir. Bu ilçeler, aralarındaki pek çok farklılığa ve özgünlüklerine rağmen Karadeniz bölgesinin etkisinin görülebildiği bir bütünlük oluştururlar. Bu bölgede 14 Rum köyünün bulunduğunu tespit edebildik, bunlardan sekizini ziyaret ettik ve envantere bu köylerde bulunan 11 kültürel miras mekânının kaydını yaptık. Gerek kuzey bölgesinde gerek Sivas’ın tamamında Rum kültürel mirası ile ilgili yürütülecek araştırmaların bu çalışmanın ortaya koyduğu resmî değiştireceği şüphesizdir. Bu çalışmada, Rum kültürel mirasının tespiti için, genel envanter çalışması için kullanılan Osmanlı Arşivi’ndeki aynı kaynaklar kullanılmıştır. Envantere kaydettiğimiz Rum kültürel miras mekânlarının kayda değer bir örneği Zara’nın Meryemana [Alişir] köyünde hâlâ ayakta olan ve bugün de ziyaret edilmeye devam eden manastırın şapelidir.
Eski adı Endires olan Suşehri-Akıncılar-Gölova bölgesi, bugün Giresun ilinin sınırları içinde bulunan Şebinkarahisar’ın bir parçasıydı. Şebinkarahisar Başpsikoposluğu, bugünkü ismi Akıncılar olan bölgede yer alan Garmrorag Surp Nışan Manastırı’nda bulunuyordu. Saha çalışmasında bu manastırdan geriye sadece bazı kalıntıların kaldığını tespit ettik. Bu üç ilçede bulunan toplam 134 köyden envanterde 26’sı ile ilgili kayıt bulunuyor. Kayıtlı 68 yapıdan 33’ü tespit edildi. Bu bölgenin gerçeklerinden biri son on yıllarda inşa edilen ve pek çok köyün su altında kalmasına sebep olan barajlardır. Karadeniz bölgesinde yaygın olarak görülen biçimde, su rezervuarlarının, barajların ve hidroelektrik enerji santrallerinin inşası, pek çok binanın yapay su birikintileri tarafından yutulmasını ya da oluşturulan göllere ulaşımın kolaylaştırılması amacıyla yetkili makamlarca yıkılmasını beraberinde getiriyor. Bu bölgedeki bazı kültürel miras mekânları bu kaderi paylaşmışlardır. Bu mekânların kalıntıları yılın belli zamanlarında su seviyesi düşünce gün yüzüne çıkmaktadır.
Reservuarların dolaylı bir etkisi sık sık toprak kayması yaşanmasına sebep olan ekolojik ve iklimsel dönüşümdür. Toprak kaymaları bölgede yaşayanları köylerini daha güvenli bölgelere taşımaya zorlamaktadır. Bu tür nüfus hareketlerinin ardından köylülerin arkalarında bıraktıkları köyler bakımsız kalmakta ve buralara ulaşım da güçleşmektedir. Bu durum, bu köylerdeki kültürel miras mekânlarının doğa ve insan kaynaklı tahribata karşı daha da korunmasız hale gelmelerine sebep olmaktadır. Sulu tarım, yol inşaatı ve bunlara benzer altyapı değişikliklerinden kaynaklanan nüfus hareketleri de aynı tehlikeye yol açmaktadır. Kültürel mirası hedef alan doğrudan tahribata ek olarak, arazideki yapısal değişiklikler, önceden erişilebilir olan yerleri erişilemez kılmaktadır. Bazı durumlarda, kültürel miras mekânları bu gibi sebeplerle incelenemedi ve envanter kaydınının oluşturulmasında sadece sözlü kaynaklardan yararlanıldı. Bu durum, Hafik’teki Bardizag [Bahçebaşı] ve merkezdeki Şemkürek [Esenyurt] köyleri gibi yeniden inşa edilen köyler için de geçerlidir.
Sivas merkezin batısında, Yıldızeli, Şarkışla ve Gemerek ilçelerinden oluşan bölge bulunuyor. Bu bölge de Ermenilerin çok yakın zamana değin yaşamaya devam ettikleri bölgelerden biridir. Dolayısıyla, bugün İstanbul’da yaşayan çok sayıda Sivas Ermenisi atalarının izini bu bölgedeki köylere ve kasabalara kadar sürebilmektedir. Saha çalışması esnasında, bölgedeki kültürel miras mekânlarına dair hafızanın çoğu durumda oldukça canlı olduğunu, fakat bu bölgede Sivas’ın diğer bölgelerine kıyasla daha az sayıda kültürel miras mekânının günümüze ulaşabildiğini tespit ettik.
Köyde yaşayan nüfusun özellikleri, bölgedeki kültürel mirasa dair hafızanın korunması açısından belirleyici bir etmendir. Pek çok köyde, köyde yaşayanlar bölgeye köyün önceki sakinlerinin ayrılmasından sonra yerleştirilmişlerdir. Bu durum, hafıza zincirinin kopmasına sebep olmuş ve envanter için bilgi toplanmasını güçleştirmiştir. Bu kopma, bölgeye Balkanlardan ve Kafkaslardan gelen muhacirlerin yerleştirildiği durumlarda en belirgin biçimde gerçekleşmiş, Türkiye’nin diğer bölgelerinden, özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgelerinden gelenlerin bölgeye yerleştiği durumlarda ise mekân hafızasının yitimi mutlak değil kısmî olmuştur. Bununla birlikte, hafızanın en canlı olduğu köyler, karışık nüfusa sahip olan ve şimdiki sakinlerin atalarının Ermeni komşularla yaşamış olduğu köylerdir. Bir köyde veya kasabada Ermeni topluluklarının hatta bazen çok az sayıda Ermeninin yakın zamanda yaşamış olması ve hafızalarını bölgenin sakinlerine aktarmış olmaları durumunda, hafızanın daha da canlı biçimde korunduğu görülmüştür. Hafızaya sahip olmanın yanında, hafızayı paylaşmayı istemek de belirliyicidir. Özel mülkiyet ve pek çok başka etmen insanların kültürel miras mekânlarının konumunu ya da hikayelerini paylaşmalarını güçleştiriyor. Az sayıda örnekte, envanterde kayıt altına aldığımız kültürel miras mekânlarınının konumunu, hafızanın yokluğu ya da insanların hafızayı paylaşmadaki isteksizlikleri sebebiyle belirleyemedik. Pek çok durumda, kaynaklar, tazminat talepleri ile ilgili kaygıları veya kendilerinin ya da komşularının mülkiyet haklarını tehlikeye düşürecek hukuki süreçlerle karşı karşıya kalma kaygıları sebebiyle kültürel miras mekânları ile ilgili bilgi paylaşmaya isteksiz olduklarını dile getirdiler.
Sivas’ın batısındaki ilçeler Kayseri’ye daha yakındır ve bu bölgede yaşayanların çoğu, mesafenin kısalığından dolayı, işlerini Sivas’tan ziyade Kayseri’de halletmeyi tercih ederler. Gemerek’te Yıldızeli’nden daha da yaygın olduğunu gördüğümüz bu durum, günümüzde coğrafi mesafenin ne denli belirleyici olduğunu gösteriyor ve 20. yüzyılın başındaki ve bundan önceki dönemdeki aidiyet ve kültürel devamlılık hakkında da fikir veriyor. Bu gerçeklik, günümüzün gelişmiş ulaşım imkânlarına rağmen, aidiyet üzerinde belirleyici bir etki yapmaya devam ediyor. Envanterde, bu üç ilçeden oluşan bölgedeki 266 köyden 21’inde bulunan 52 kültürel miras mekânı ile ilgili kayıt bulunuyor.
Gemerek, ya da Ermenicede ‘küçük kemer’ anlamına gelen Ermenice ismiyle Gamarag, daha sonra Kafkaslara yerleştirilen oldukça büyük bir nüfusa sahipti. Bölgenin kayda değer kasabalarından biri Çepni’dir. Çepni’deki Surp Sarkis Kilisesi’nin üç nefi, dört duvarı, sütunlarının büyük bir kısmı ve çatısı günümüze değin ayakta kalabilmiştir. Belediyenin mülkiyetinde olan bu kültürel miras mekânının yeniden inşasına dair çalışmalar, merkezi Almanya’da bulunan Çepni ve Çevresi Yardımlaşma Derneği’nin katılımıyla sürdürülüyor. Bundan dolayı, Çepni Surp Sarkis Kilisesi, Sivas’ta kültürel mirasın korunması açısından özgün bir örnek teşkil ediyor.
Eski adı Yenihan olan Yıldızeli ilçesinde bugün bir Kilise Mahallesi bulunuyor. Öte yandan, bu mahallede kilise olduğunu belirleyebildiğimiz bir yapıyla karşılaşmadık. Bu mahallede, kilise çeşmesi ismini taşıyan bir çeşme ve 15.000 m2 yüzölçümüne sahip bir Ermeni mezarlığı bulunuyor. Yıldızeli’ne yakın bir yer olup, Tatarın Mevkisi diye anılan bölgede Ermenicede ‘manastır’ anlamına gelen ‘vank’ ya da ‘venk’ isimleriyle nitelendirilen bir alan bulunuyor. Köklerini Yıldızeli’ne kadar sürebilen Ermeniler bu mekânın yıllık hac ziyareti yapılan bir yer olduğunu hatırlıyorlar. Günümüzde civarda yaşayanlar da burayı ‘manastır’ olarak nitelendiriyorlar. Düzenli olarak ziyaret edilen alanlara, özel önem atfedilen doğal oluşumlara ve ayırt edici bir özelliği bulunmayan bazı eski yapılara ‘vank’ ya da ‘venk’ deniyor. Bu alanlar, literatürde bölgede bir manastır bulunduğunu belirten bir bilgi olmadığı sürece manastır olarak kaydedilmediler. Böyle mekânlar şapel olarak listelendi, envanterdeki şapel kategorisi kutsal ziyaret alanlarını da kapsayacak biçimde güncellendi ve listedeki şapel kayıtlarına bu mekânların özgün özelliklerini açıklayan notlar düşüldü.
Dinî hayatın, eğitim hayatının ve cemaat hayatının merkezi olan manastırlar, bulundukları bölgedeki toprak mülkiyeti ve tarımsal ilişkiler üzerinde de belirleyici bir rol oynamışlardır. Manastırlar, servetin toplanması, dağıtımı ve yeniden dağıtımında üstlendikleri roller sebebiyle, cemaat ile kilise hiyerarşisi arasındaki ilişkide aracı konumundaydılar. Bu sebeple, manastırların oldukça geniş coğrafi alanlarda gerçekleşen iletişimde, bilginin toplanmasında ve dağıtımında da rolleri vardı. Manastırların üstlendikleri rollerin çeşitliliğini incelemek daha kapsamlı çalışmaların konusu olabilir. Manastırlar genelde modern yolların güzergahından uzak mevkilerde bulunurlar. Bu durum, çoğu manastıra ulaşımı güçleştiriyor. Bundan dolayı, saha çalışması esnasında Sivas’taki 21 manastırdan sadece 12’sinde inceleme yapabildik. İnceleme yapamadığımız manastırlardan ikisinin yerini tespit edemedik, yedi manastıra ise askeri bölge içinde kalmaları ya da başka sebeplerle ulaşılamamaları sebebiyle gidemedik.
Merkezin güneyinde Ulaş, Kangal ve Altınyayla ilçeleri bulunur. Bu üç ilçe ve bunların kuzeyinde kalan ve merkez ilçe dahilinde bulunan alan, tarihî Sivas’ın Tonus ve Kangal bölgelerini oluşturur. Tonus merkez bugün Altınyayla ismini taşıyor. Envanterde, bölgedeki 173 köyden 13’ü ile ilgili kayıt bulunuyor. Bu 13 köyde listelenen toplam kültürel miras mekânı sayısı ise 38’dir. Ulaş ve Kangal ilçelerinin merkezlerindeki kiliseler ayakta değillerdi, fakat bu merkezlerdeki mezarlıklar tespit edilebildi. 1990’larda yenilenen Kangal Merkez Camii’nin inşaatında, buraya yakın bir kasaba olan Mancılık’ta bulunan Surp Toros Manastırı’nın devşirme taşları kullanılmıştır. Bu örneği ve kalıntıların buna benzer biçimde yeniden kullanıldığı örnekleri, envanterde, orijinal kültürel miras mekânına dair başlık altında not ettik.
Cumhuriyetin kurulmasını takip eden yıllarda, Ulaş, Kangal ve Mancılık’ta ve bunları çevreleyen bölgedeki köylerin pek çoğunda kayda değer sayıda Ermeni yaşıyordu. Burada yaşayan Ermeniler ve Hafik ve Zara’daki benzer bölgelerde yaşayan Ermeniler 1940’lardan itibaren İstanbul’a ya da yurtdışına göç etmeye başlamışlardır. Kasabalarda ve köylerde yaşayan Ermenilerin sayısını etkileyen bu göç bugün de devam ediyor. Çoğu durumda, bir köyde ancak bir ya da iki kişi kalmıştır. Kültürel mirasın bilinçli biçimde yok edilmesinin ya da ihmal edilmesinin bu göçün temel ve doğrudan sebeplerinden biri olduğu söylenebilir. Bölgede yaşamaya devam eden Ermeniler, envanterde listelenen kültürel miras mekânlarının konumları, bu mekânların kullanım ve yeniden kullanım biçimleri ve tarihleri açısından önemli bir bilgi kaynağıdırlar. Sivaslı Ermenilerin çoğu, merkezleri İstanbul’da bulunan, Sivaslı Ermeniler ve Dostları Derneği’nin ya da Zaralı Ermeniler Derneği’nin üyesidirler ve saha çalışması boyunca bu araştırmaya çok önemli bir destek vermişlerdir. İstanbul’da yaşayan Sivaslı Ermenilerin, Sivas merkez, Zara ve Ulaş-Kangal bölgeleriyle olan bağlantıları, Sivas’ın diğer bölgeleriyle olan bağlantılarından daha canlıdır. Bu bağlantılar, Ermeni ailelerin yaz tatillerinde köylerine dönmeleri ve hatta bazı ailelerin büyüklerinin köydeki evlerinde oturmaya devam etmeleri sayesinde korunmaktadır.
Sivas’ın güney ucunda Malatya ve Kahramanmaraş illerine komşu olan Gürün ilçesi bulunur. Sivas’ın kuzeyi ve güneyi arasında coğrafi ve kültürel ortam açısından belirgin farklılıklar olduğunu tespit etmek mümkündür. Envanterde, Gürün’deki 65 köyün altısında bulunan 25 mekân ile ilgili kayıt bulunuyor. Gürün’ün merkezinden geçen Tohma Çayı, aynı adı taşıyan ve Malatya’ya doğru uzanan bir kanyon oluşturur. Tohma, ya da eski adıyla Tokhmakhsu, Karakaya Barajı’nda Fırat Nehri ile birleşir. Gürün civarındaki pek çok yerleşim Tohma kıyısında kurulmuştur. Gürün merkezin batısında Şuğul ve güneyinde Suçatı bölgeleri bulunur.
Gürün merkezinin ortasında, hâlâ ayakta duran Surp Asdvadzadzin Kilisesi bulunuyor. Kilisenin çatısı ve sütunları çökmüş olsa da duvarların çoğu, üç apsis ve diğer pek çok mimari unsur bozulmadan günümüze ulaşmıştır. Bu kilise binası, 20. yüzyıl boyunca, bir dönem hapishane, ardından sinema, son olarak depo olarak kullanılmış; sonunda kültürel miras varlığı olarak tescillenip koruma altına alınmıştır. Gürün Belediyesi bu mekânın restorasyonu konusunda planlama çalışmaları yürütmektedir. Saha araştırması esnasında, envanterde Gürün bölgesi kapsamında listelenen mekânların çoğunun konumunu tespit edemedik. Gürün merkezindeki şehirleşme sebebiyle, yetimhanelerin, okulların, Protestan ve Katolik kültürel miras mekânlarının tespiti yapılamadı.
Gürün Ermenilerinin çoğu, Halep’te kendilerine mahsus mülteci kamplarında birlikte yaşadılar. Halep’te ve diasporada yaşayan pek çok Ermeninin kökü Gürün’e dayanmaktadır. Bu durum, Gürün’ü, Sivas’ın diğer bölgelerinden ayırmaktadır. Gürün Ermenileri, Kilikya Ermenileri ile, yani Maraş, Antep, Kilis, Adana ve Urfa’da yaşayan Ermenilerle aynı kaderi paylaşmışlar; yani Suriye istikametinde tehcir edilmişlerdir. Sivas’ın geri kalan bölgelerinde ise, İç Anadolu’nun diğer kısımlarına benzer biçimde, kayda değer Ermeni toplulukları yaşamaya devam etmiştir.
Sivas’ın güneydoğusunda eskiden Divrig ya da Tefrike diye adlandırılan Divriği ilçesi bulunur. Merkeze uzak bir ilçe olan Divriği’ye, Kangal’dan doğuya doğru yapılan bir saatlik bir yolculukla ulaşmak mümkündür. Divriği ilçesi, Sivas, Ulaş, Kangal güzergâhında ilerleyen ve Divriği üzerinden Erzincan’a devam eden demiryolu hattı üzerinde bulunur. Bu bölgenin coğrafyasını, ekonomisini ve kültürünü, Sivas-Erzincan sınırının iki tarafını da dikkate almadan anlamak mümkün değildir. 20. yüzyılın başında, bölgedeki iktisadi ve kültürel hayatın yoğunlaştığı alanı, Divriği’deki Pingen [Adatepe], Gasma [Kesme] ve Erzincan’daki Zımara [Altıntaş] köyleri oluşturmaktaydı. Bu dönemde, bu üç köyün her birinin ortalama nüfusu 1.500 civarındaydı. 2017 itibarı ile Divriği ilçesinin merkezinde ve ilçeye bağlı 108 köyde yaşayan nüfus 14.000’dir (2007’de bu nüfus 17.000’di). Envanterde, bu ilçedeki 18 köy ve 55 kültürel miras mekânı ile ilgili kayıt bulunuyor.
Divriği, UNESCO Dünya Mirası listesinde olan Ulu Cami ve Şifahanesi ve bir zamanlar Pavlikyanizm hareketinin üssü olan kalesi ile ünlüdür. İlçeyi çevreleyen dağlık alanlarda bulunan manastırlar ve diğer kültürel miras mekânları ise daha az bilinirler. Divriği’de bulunan ve bunlardan daha da az bilinen kayda değer bir mekân, Orta Çağ’da yaşamış bir rahip olan ve Ermeni Apostolik Kilisesi ve Katolik Kilisesi tarafından aziz kabul edilen Krikor Naregatsi’nin mezarıdır. Sırvantsdyants, Aziz Krikor Naregatsi’nin mezarının, bugün Sivas-Erzincan sınırında bulunan bir köy olan Duruköy’de, eski adıyla Arege’de, bulunduğunu belirtir. Bugün bu köyde, Şanmaz/Şammas Pir Türbesi ismini taşıyan bir türbe bulunuyor. Ermenilerce kutsal sayılan pek çok mekân, bugün Divriği’de yaşan Müslümanlar özellikle de Aleviler tarafından kutsal kabul ediliyor. Bu durumun bir diğer örneği, bugün Kara Yakup Baba Türbesi diye anılan ve ziyaret edilen Surp Hagop Manastırı’dır. Burayı ziyaret edenler mum da yakmaktadırlar. Bu mekânlar envanterde listelenirken, mekânların orijinal işlevleri ve günümüzdeki kullanımları not edilmiştir. Kültürel mirasın bu biçimde yeniden kullanılması, hem bu mekânların ayakta kalmalarına ve korunmalarına katkıda bulunmakta hem de aynı mekânları kutsal kabul eden farklı topluluklar arasında diyalog ve iletişim kurulmasını sağlayabilecek bir zemin oluşturmaktadır.
Son olarak, defineciliğin bölgedeki kültürel miras mekânlarının zarar görmesine sebep olan önemli bir etmen olduğunu belirtmek gerekir. Güvenlik güçlerince alınan önlemlere ve mekânların tescillenmesine rağmen hem bölgede yaşayanlar hem de dışarıdan gelenler define avcılığı yapmaya devam ediyorlar. Kültürel miras mekânlarının tescillenmesi bu tahrip edici eylemlerin ceza yargılaması kapsamına alınması açısından önemli bir adımdır. Öte yandan, sadece tescilleme, tahribat süreci üzerinde somut bir etki yaratmamaktadır. Bölgede yaşayanlar, kültürel miras mekânlarında define aranmasının temel sebeplerinden birinin ekonomik faktörler olduğunu belirttiler. Bütün bunlarla birlikte, definecilerin kültürel miras mekânları konusuna hâkim olduklarını, bölgenin arazi yapısı ve coğrafyası hakkında detaylı bilgi sahibi olduklarını ve bazı durumlarda defineciler tarafından verilen bilgileri de envantere işlediğimizi belirtmeliyiz.
- Osmanlı döneminde Ermeni kilisesinin yönetimi ve durumu için bkz: Mağakya Ormanyan, Hayots Yegeğetsin [Ermeni Kilisesi], 2. baskı (Yerevan: Parberakan, 1993), s. 153-168
- “5216 Sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu”, Resmî Gazete, no. 25531, 23 Temmuz 2004
- Arakel Badrig, Badmakirk Huşamadyan Sepasdio yev Kavari Hayutyan [Sivas ve Çevre Köyleri Ermenileri Tarihi], cilt 1 (Beyrut: Meshag Yayınları, 1974), s. 625 (621-631)
- Bu kitabın Tavra’daki Surp Sarkis Kilisesi bölümüne bakınız
- Hamazasb Voskyan, Sepasdiayi Vankerı [Sivas Manastırları] (Viyana: Mkhitaryan, 1946), s. 15
- Sözlü tarih mülakatı, HDF20342003600 ve HDF203310073800, (Hrant Dink Vakfı Arşivi, HDF)
- Bölgede yaşayan Rumlar hakkında bakınız: İhsan Tevfik, “Mübadelede Sivas’tan Rumların Göçü,” Hayat Ağacı 22 (2013): 61-69
- Gonca Büyükmıhçı, Hale Kozlu, Ayşegül Kılıç ve Sevde Karahan, “Çepni Surp Sarkis Ermeni Kilisesi Restorasyon Çalışmaları,” Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 1, sayı 39 (2015): 42-66
- Bu meselenin boyutlarından biri, manastırlarla tarım arasındaki ilişki, bu kitabın Divriği’nin Kadim Üretim Havzaları bölümünde incelenmiştir. Doğa Derneği’nin Sivas’taki saha çalışması esnasında yürüttüğü araştırmanın bulguları özet halinde sunulmuştur
- Talin Suciyan, The Armenians in Modern Turkey [Modern Türkiye’de Ermeniler] (Londra: I.B. Tauris, 2015), s. 59.
- Karekin Srvantsdyants, Toros Ağpar Hayasdani Camport [Toros Ağpar Ermenistan Yolcusu], cilt 1 (İstanbul: Dındesyan, 1879), s. 213.