Agos, 2 Haziran 2000
Şu sıralar özellikle yurt dışındaki çevrelerin kafalarını zorlayan bir soru var: Türkiye Ermeni sorununa bakışında tutum mu değiştiriyor?
Yerli ve yurt dışı basından bize yöneltilen soruların ağırlığı da son zamanlarda fazlasıyla bu yönde.
"Nereden çıktı bu, hangi gelişme sizi bu soruya sürüklüyor?" diye bu kez ben onlara soruyorum. Elle tutulur bir gerekçeleri yok.
Peki gerçek fotoğraf ne?
Bizler, fotoğrafın sadece kamuoyuna yansıyan tarafını gözden geçirme olanağına sahibiz. Yapabileceğimiz yorum da o kadarla sınırlı. Şimdi bu çerçevede, gelişmelere tekrar göz atalım.
Öncelikle Türk basınının her yıl 24 Nisan'da alışkanlık haline getirdiği sert tepkiyi bu yıl göstermeyişi dikkat çekiciydi. Aksine, bir tepkisizlik görüldü. Üstelik de bu yıl 24 Nisan'ın 85. yıl dönümüydü ve hemen her yerde daha büyük organizasyonlar gerçekleşmişti. Yazılı basının çok satanları, konuya günlük sıradan haberler konumunda şöyle bir değindiler o kadar. Görsel medyada ise bir tek NTV özel bir program hazırladı. O da daha ziyade tarafların değerlendirmelerini olabildiğince objektif bir tutumla yansıttı. Radikal sağ basının tutumu ise zaten bildik bir tutumdu ve oradaki üslupta bir değişiklik yoktu.
Özetle, Türk basını olayı es geçmeyi yeğlemişti diyebiliriz.
Yayın dünyasında bir diğer gözle görülür gelişme de artık bu konuda çıkan alternatif tezlerle ilgili yayınların ya da makalelerin yasaklanmaması ve toplatılmaması. Gerçi çok sayıda bir şey çıktığı yok ama arada çıkanlar da şöyle ya da böyle yayınlanabiliyor işte. Anımsadığım kadarıyla bu konuda üzerine gidilen son yayınlar Ternon'un Ermeni Tabusu ile Dadrian'ın Jenosid'i oldular.
Onlar da beraat ettiler ve piyasada satılabiliyorlar.
Yayın dünyasında, dışardakilerin akıllarının almadığı bir gerçek de Agos'un varlığı. Hayret ediyorlar, Agos'un yayınına nasıl izin veriliyor diye.
Başka şeylere de hayret ediyorlar. BEKSAV geçen ay, Fransa'da hazırlanan ve olayların tanığı yaşlı Ermenilerin anlatımıyla tamamı sözlü tarih olan bir belgeseli getirdi ve gösterime sundu. Ardından da bir panelde konu tartışıldı.
Merkezi Fransa'da bulunan bir Ermeni radyosu panelin nasıl olup da gerçekleştiği hakkında benimle yaptığı bir söyleşiyi Ermenistan da dahil tüm dünyaya duyurdu.
Hayret edilen şuydu: Türkiye'de bir kuruluş böyle bir program gerçekleştirmişti ve bunun sonucunda da herhangi bir baskı olmamıştı.
Şu sıralar Ermeni aydınları ile Türk aydınları ve akademisyenleri de sayıları giderek çoğalan toplantılarla bir araya geliyorlar. Bunların en önemlilerinden biri bir süre önce Chicago'da gerçekleşti. Bu sayımızda katılımcılardan sayın Deringil ile yaptığımız söyleşiden de anlaşılacağı gibi hayli ilginç bir toplantı oldu.
Son iki yıldır kimi Ermeni aydınlarının Türkiye'de özellikle akademik çevrelerde düzenlenen bu tip toplantılara gelip katıldıklarını da zaman zaman Agos'ta duyuruyoruz.
Bu toplantılardan biri de önümüzdeki günlerde Paris'te yapılacak. Türkiye'den davet edilen aydınlar ile Ermeni aydınlar Fransız Senatosu'nun da desteklediği bir toplantıda buluşacaklar. Önümüzdeki hafta Türkiye'de gerçekleşecek bir toplantıya da Ermenistan eski devlet başkanı Levon Ter-Petrosyan'ın başdanışmanlığını yapan Jirair Libaridian da katılacak.
Ankara Üniversitesi ile Yerevan Üniversitesi arasında kurulan ilişki ise henüz çok taze.
Tüm bu olup bitenler yazının başında sorulan "Türkiye tutum mu değiştiriyor?" sorusunu cevaplamaya yeterli mi? Elbette hayır. Bunlar devletin tutumunu belirleyen göstergeler değil elbet. Ancak öncesini anımsadığımızda, en azından bir engel çıkarılmadığını saptamak olası. İhtimal ki devlet bu konularda tutum değiştirmemekte ısrar edecek, ancak konunun toplumun sivil örgütlerince ele alınmasına da, düzeyli bir üslup korunduğu sürece, ses çıkarmayacak. Muhtemelen de bu yeni süreç ilişkilerin normalleşmesinde ilk adım olacak.
Birbirlerine karşı tarihsel travmatik yaklaşımları olan bu iki halkın tedavi reçetesi de bu süreçte gizli. Süreç sağlıklı işlediğinde görülecek ki, ancak bu iki halk birbirinin doktoru olabilir. Fransız Senatosu'nun ya da başka bir ülkenin tanıyacağı 'Soykırım Yasaları' değil.