Agos, 30 Ağustos 1996
Dayımın kızı evlendi geçen hafta. Davetiye yollamış eve. Hanım soruyor "Gidecek miyiz?" Allah Allah, lan arkadaş nasıl gitmem dayı kızı bu, bacı sayılır bir yerde. İyi de bizimki niye sorar bu münasebetsiz soruyu çekine çekine? "Bir Türk'le evleniyormuş" diyor pat diye.
Aile bölünmüş ikiye, "Gidelim" diyenler "Gitmeyelim" diyenler. Halamla eniştem kaybolmuşlar ortalıktan, belli onlar gitmeyecekler. Yengem gelmiş, yeğenler gelmiş ağzımın içine bakıyorlar. Ben ise kararımı vermişim baştan "Hadi gidiyoruz" diyorum, Malatya'dan kalabalık gelmiş ama İstanbul kalabalığına yenilmiş son parçalarıma. "Hadi kalkın" diyorum, "gidiyoruz, o bizim kızımız."
Kuruçeşme Divan'ın boğaz manzaralı havuz kenarına kurulmuş nikah masasında, tayt sıkımlı sarışın memure şakıyor ince ince... "Siz Armenag kızı Janet, Mustafa oğlu Yüksel'i ve siz Mustafa oğlu Yüksel Armenag kızı Janet'i kendinize eş olarak kabul ediyor musunuz?" "Eveeeeet" diye bağırıyor gençler coşkuyla ve öpüyorlar birbirlerini dans boyunca. İki ufak çocuk o esnada tam önümde soruyorlar birbirlerine "Bu nasıl düğün lan herkes ağlıyor."
Armenag dayıma bakıyorum ağlıyor...
Mustafa khnamiye1 bakıyorum ağlıyor...
Bizimkilere bakıyorum... Dünürlere bakıyorum çoğu ağlıyor. Hangisi sevinçten hangisi üzüntüden belli değil. Bu kadar da mı belirsiz olurmuş ağlamanın rengi yarabbim!
Ağlamadım o gece... Oynamadım da. Ödünç bıraktım ileri ki bir zamana. Bundan sonrası Janet'le Yüksel'e bağlı. O ki başarırlar her biri kendi kimliğini yaşayabilsin ve o ki başarırlar doğacak çocukları 'ana' kimliğini de doyum doyum yaşasın, kalkar gider oynarım. O ki başaramazlar gider bir de ben ağlarım Kuruçeşme Divan'ın havuz başında dayımın tam ağladığı yerde.