Fotoğraflar: Deniz Ezgi Sürek
Hrant Dink, 19 Ocak Çarşamba günü saat 15:00'te, 15 yıl önce öldürüldüğü yer olan Agos Gazetesi’nin eski çalışma ofisinin bulunduğu Sebat Apartmanı’nın önünde anıldı. Türkçe ve İngilizce dilindeki canlı yayınlar vesilesiyle İstanbul dışından binlerce kişi anmaya çevimiçi katılma imkânı buldu.
Hrant Dink öldürüldüğünde 5 yaşında olan ve 15 yıldır anmalara gelen Nazım Özgün Afşin, anmada yaptığı konuşmasında her yıl anmalara katılmanın, anmalarda yapılan konuşmaların, Hrant Dink’in ve savunduklarının kendisi için ne anlama geldiğini paylaştı, ayrımcılığın ve ötekileştirmenin olmadığı bir toplum özlemini dile getirdi.
Rakel Dink, eşi Hrant Dink’in öldürüldüğü Sebat Apartmanı'nın balkonunda konuşmasını yaptı. Rakel Dink, yaşanan adaletsizliklere ve eşitsizliklere vurgu yapan konuşmasını şu sözlerle tamamladı: "Ama umudu söndüren olmayalım. Seni toprağa verirken buradan yükselen isyan ve itiraz sesi susmadı, susmayacak. İşçiler, kadınlar, öğrenciler, köyler yine direnişte. Herkesin olanı, kimsenin olmayanı, “benim” diyenden koruyorlar. Bir gün yine birleşip sel olup akacaklar."
Nazım Özgün Afşin'in anmada yaptığı konuşma:
"Hrant Amcam 15 yıl önce öldürüldüğünde 5 yaşındaydım ve herhangi bir çocuk kadar konuşmuyordum, çünkü ben otizmliyim. Ne yazık ki Hrant Amcamı gerçek anlamda hiç hatırlamıyorum. Ama annem anlatırdı, onlar arkadaşlar, o yüzden O benim bebekliğimi bilirmiş. Hayal meyal hatırladığım tek şey, kocaman bir eli olduğu. Elini başıma koyar, saçlarımı severdi. O eli nasıl anımsadığımı biliyorum aslında, otistik bir beyniniz varsa kimsenin hatırlamadıklarını anımsarsınız ve kimsenin hatırlamadıklarını anımsamayı zamanla garipsememeyi öğrenirsiniz. Hrant Amcamın simasını ise fotograflarından biliyorum tabii, büyüdükçe çok fotografına baktım, çok izledim eski röportajlarını, hakkında yazılan kitapları okudum.
Bazı taşların dili vardır, duymasını bilene konuşur. Hrant Amcamın taşı gibi. Benim için Agos’un önündeki kaldırımdaki o taş, Hrant Amcamın vurulup düştüğü taştan çok daha fazlası. Buluşma noktamız gibi, benim için Hrant Amcama gitmek gibi o taşa gitmek… Her yıl 19 Ocak’ta “Keşke şimdi görebilsem” diye düşünürüm o taşın yanında dururken. Asla taşa basmam. Şimdi, burada konuşurken de hissim aynı: Keşke bu yaşımda sohbet edebilseydim Hrant amcamla, keşke eski karnelerime bakıp kocaman gülümseyebilseydi… “Bu çocuktan asla vazgeçme, kumaşı başka, ruhu farklı” demiş anneme otizm tanısı aldığımda, keşke Hrant Amcam Hacettepe’yi kazandığımı görebilseydi, keşke…
Herkes için 15 yıl uzundur, ama benim neredeyse tüm hayatım. İnsan tüm hayatı boyunca büyürken, çocukken, gençken, her yıl aynı gün aynı anmaya gidiyorsa, orada dinlediklerini hiç unutmuyor, biliyor musunuz?
Kocaman bir kalabalığın içinde duruyorum, çocuğum, o kalabalık çok sessiz, arada hep bir ağızdan “Hepimiz Hrantız, hepimiz Ermeniyiz” diyorlar, tam becerip söyleyemediğim yıllarda bile “Bir olmak böyle bir şey olmalı” diye düşünürdüm. Kalabalıklar, gürültü, uğultu korkuturdu beni çocukken, şimdi düşünüyorum da kendimi iyi hissettiğim nadir kalabalık, hep 19 Ocak kalabalığımızdır, Hrant amcama gelen, çoğunu hiç tanımadığım, binlerce “tanıdık” insanın içinde ben hep iyi hissettim. Bilse sevinirdi herhalde Hrant Amcam.
Hrant Amcamın çok sevdiği eşi Rakel Dink’in cenazedeki sözlerini çok sonraki yıllarda dinledim ve bir daha hiç unutmadım: “Katil kim olursa olsun, bir zamanlar bebek olduklarını biliyorum. Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz kardeşlerim.”
Sorgulamayı, merak etmeyi, hep birlikte ve yanyana yaşamanın anlamını, ayrımcılığın ve ötekileştirmenin bir toplumu ne kadar çürütebileceğini, adaletsizliği ve haksızlıklarla mücadele etmeyi biraz öğrendiysem son 15 yılda, tüm anmalardaki konuşmaların ve Hrant amcamın yazdıklarının, yaşamak zorunda kaldıklarının ve o korkunç, vahşi, zor sonunun çok büyük etkisi vardır.
“Ben üç dil biliyorum.
Ermenice, Kürtçe ve Türkçe.
Benim içimde bu üç dil hiç kavga etmiyorlar,
Barış içinde yaşıyorlar!” demiş Hrant Amcam.
“Hiç konuşamaz” denilen bir çocuktum ben, bugün anadilim Türkçe dahil üç dil konuşuyorum ve o dillerin benim içinde hiç kavga etmeden yaşamasına, daha çok bilgi öğrenmeme aracılık etmelerine özen gösteriyorum, çünkü öyle demiş Hrant Amcam, unutmam ki!
Hrant amcamın öldürülmesinden sekiz yıl sonra 19 Ocak 2015’deki anma konuşmasında yazar-şair Murathan Mungan, “O yıl doğan çocuklar dillendi; okuma yazmayı söktü. Oysa Hrant Dink’in ölüsü, gerçek hikâyesi aydınlatılmamış bir cinayetin kurbanı olarak hâlâ bu kaldırımda yatıyor. Dünyayı kaybıyla ıssızlaştıranlar hatıraları ve emanetleriyle çoğaltırlar. Ve emanetin başını bekleyen bizler burada toplanıp adalet ve hakikat arayışımızı dillendiriyor, Hrant’ın ölüsünü unutkanlığın zalim ellerine teslim etmeyeceğimizi haykırıyoruz.” diyordu. Adalet arayışının da barış mücadelesinin de, birlikte yaşayabilme talebimizin ve özgürlük ihtiyacımızın da nasıl hiç azalmadan devam ettiğini son 15 yılda çok farklı olaylarda gördüm, yaşadım. “Yerini bulmamış adalet, katillerini ve kurbanlarını çoğaltır.” demişti Mungan o konuşmada, 15 yılda kaybettiğimiz değerli insanları, çocukları, Gezi’de yitirdiğimiz abilerimi, Ankara’da katledilen barış güvercini insanları Hrant Amcam bilseydi, eminim O da bu sözleri onaylardı.
2019’a geldiğimizde artık 19 Ocak’a 17 yaşında bir genç olarak gittim. Sabahattin Ali’nin kızı Filiz Ali; “Sevgili Hrant, yine de o kadar umutsuz değiliz. Susmayanlar var, hala buradayız, bir yere gitmiyoruz, vazgeçmiyoruz. Seni öldürdüklerinde henüz çocuk olanlar bugün burada, aramızda, öldürülmenizin peşine düşüyorlar, soru soruyorlar, susmuyorlar.” dediğinde çok sevindim! Filiz Ali benden bahsediyor, bana sesleniyordu.
2020’de çok sevdiğim Şebnem Korur Fincancı Hocam konuşmasında, hakikatleri görüp anlatmaktan ve hiç vazgeçmemekten bahsetti: “Hakikat arayışı bitmiyor, bitmedi hiç. Cumartesi annelerini meydanlardan sürseler de, hakikati haykıranları hapsetseler de, insanlığa karşı suçlarla sindirmek için üzerimize gelseler de, hakikati haykırmaktan vazgeçmemişti ya Hrant, vazgeçmeyeceğiz öyleyse hiçbirimiz. Kötülüğe karşı nefret değil bizimkisi. Bitimsiz bir mücadele. Kötülüğün sıradanlığına kapılmasın insan, hakları için mücadele etsin, boyun eğmesin erke.”
İşte o an içim rahatladı: Hani bazen bir cümle sadece size söylenmiş gibi hissedersiniz. Ben aklım erdiğinden beri her 19 Ocak’ta bir söz verdim ve o sözü daima tutacağım: Unutmam, vazgeçmem!
Ben bu ülkenin geleceği için çok endişelenen, ama sözünü söylemekten hiç sakınmayan milyonlarca gençten sadece biriyim. “Buradayız, vazgeçmiyoruz Ahparig!” demek için, Hrant Amcam için, adalet için, barış için, ayrımcılıktan uzak bir yaşamda, özgür, demokratik, adil ve barış içinde bir Türkiye hayalimiz için, kendim kendim mücadele etmeye devam edeceğim. Çok okuyacağım, çok dinleyeceğim, çok izleyeceğim, çok paylaşacağım.
Çünkü hep aklımda Hrant Amcamın son yazdıkları, çünkü içimde hep bir “güvercin tedirginliği…”
Hepinize içinizdeki tedirgin güvercini de alıp geldiğiniz için teşekkür ederim."
Rakel Dink'in anmada yaptığı konuşma:
"Çutağım,
15 yıl oldu, arkandan sıkılan kalleş kurşunlar seni bizden alalı. Sesin hâlâ kulağımızda. Halkına yapılanları her anlattığında seni hainlikle, arkadan hançerlemekle suçlamışlardı oysa…
Ya Rab “düşmanlarınızı sevin, sizden nefret edenlere iyilik yapın, size lanet edenler için iyilik dileyin, hakaret edenler için dua edin*” diyorsun. Dua ediyorum.
***
15 yıl oldu. 15 eksik yıl. O günün çocukları Nazım gibi büyüyorlar. Çözemediğimiz her sorunu onların omuzlarına yıkıyoruz. Sorunun sahibi de sebebi de biz değilmişiz gibi, bir de tutup cepheye çocukları gençleri sürüyoruz.
Oysa bizim kanlı mirasımız olmasa, tüm dünyadaki akranlarıyla, bütün farklılıklarıyla başka bir gelecek hayali kurabilir ve gerçekleştirebilirler. Zaten yeterince sorunları olacak. Daha ne depremler göreceğiz. Şu geçmişin kilidini açalım da özgür kalsın acı dolu ruhlar. Evimizi inşa edeceğimiz sağlam kayadır gerçek. Hakikat sağlam kayadır.
Gelecek korkuları ve hayalleriyle, büyüklerinin acı dolu mirası arasında sıkışıyor çocuklar. Ya kendilerine ya başkalarına zarar veriyorlar. Oysa bir araya gelip su gibi aksalar karşılarında hiçbir şey duramaz. Bu dünya ne zorbalar, ne zulümler gördü. Gün geldi hepsi yıkıldı. Devirler değişti. Ne sultanlar, ne padişahlar, ne krallar yıkıldı. Yine yıkılacaklar.
Köyde çeşmenin başında, köprünün başında, silahıyla durup, gelenden geçenden haraç alana eşkıya derlerdi. Sonra silahları kağıt parçalarının ardına sakladılar. Adlarına devlet dediler, şirket dediler. Kağıtlarda kendi koydukları kanunlar yazılıydı. Biz inandık, siz inanmayın çocuklar.
Kimsenin olmayana “benim” diyene inanmayın! Herkesin olana, “benim” diyene inanmayın!
Bu topraklarda yükselen her itiraza dış güçler dediler. Doğru. Sizin içiniz onların dışıdır. Sizin içiniz yandığında onlar hep dışarıda duman var dediler, pencerelerini kapattılar.
Gezi direnişinde gençler önce yaşadıkları şehri korumaya çalıştılar, sonra zulme uğrayan dostlarını korumak için çoğaldılar. Ona da dış mihrak dediler, terör dediler şu dediler bu dediler. Çocuklarımızın gözleri çıkarıldı, gaza, zehirli suya boğuldu. Çocuklar öldürüldü. Kimdi terör estiren? Bu kadar çok gencin bu kadar az kırıp döktüğüne de az rastlanılırdı üstelik.
Şimdi kendi yazdıkları kağıt parçalarıyla sözüm ona yargılıyorlar. Mümkün mü?
“Ey yöneticiler gerçekten adil mi karar verirsiniz?
Doğru mu yargılarsınız insanları? Hayır!
Hep haksızlık tasarılarınız içinizde,
Zorbalık saçar elleriniz yeryüzüne.”**
***
Çutağım!
Sana terörü her sorduklarında lanetledin. Karşısına gücün terörünü de koydun. Onu da lanetledin. Kastettiğin devlet gücünün gayrimeşru işleriydi. Dünyada çok terör estirildi ve devam ediyor… Senden önce de senden sonra da… Gücü ele geçiren zulme çıkıyor. Hangisi birbirini suçlayabilir. Olan halklara oluyor. Seni andığımız her 19 Ocak’ta başka zulümleri de anmaya, hatırlatmaya çalıştık. Resimler yan yana konduğunda, o acı albüme birlikte bakıldığında belki asıl katil ayan beyan ortaya çıkar diye…
Kıbrıs’ta bir başka gazetecinin, Kutlu Adalı’nın nasıl peşine düşmüşler gördün mü? Bu topraklarda estirilen terörün asıl kaynağını söylerken yanlış mı söylüyormuşuz?
Kutsal kitap der ki “Karanlığın meyvesiz işlerine ortak olmayın. Tersine onları açığa çıkarın.” ***
Dostlarımızı yıllarca hapislerde bekletiyorlar. Birini salıp birini alıyorlar. Saçma sapan gerekçelerle, yalanlarla… Artık gerekçe bile uydurmuyorlar, “öyle işte” deyip alıyorlar. Ülkenin her derdine koşan genç avukatları aldılar, gazetecileri aldılar, Osman’ı da Bircan’ı da aldıkları gibi… “Kürdüm” diyen her siyasetçiyi aldılar. İstiyorlar ki silahlar konuşsun, insanlar konuşmasın. Yine kendi dillerini dayatıyorlar.
Ama umudu söndüren olmayalım.
Seni toprağa verirken buradan yükselen isyan ve itiraz sesi susmadı, susmayacak. İşçiler, kadınlar, öğrenciler, köyler yine direnişte. Herkesin olanı, kimsenin olmayanı, “benim” diyenden koruyorlar. Bir gün yine birleşip sel olup akacaklar.
Kiminin gönlü kırık. “Bize olurken neredeydiniz?” diye soruyorlar. Biz öyle olmak istemedik, gücümüz yettiğince seslerine ses katmaya gayret ettik. Edeceğiz.
Sesin, kulağımızda. Sözümüz söz."
* Lu.6:27
** Mez. 58:1-2
*** Efes. 5:11
Cinayetin 15. yılında Hrant Dink’in sözünü, Türkiye ve dünya hayalini paylaşmanın daha da önemli olduğunu düşünüyor ve izlemeyenleri Ümit Kıvanç’ın tasarlayıp kurguladığı ‘Hafıza Yetersiz’ filmini izlemeye davet ediyoruz. Film, Hrant Dink’e ve sözüne yaşam alanı tanımayan ‘sistem’in nerelerde ‘hata verdiğini’ gözler önüne seriyor. Filmin İngilizce, Ermenice, Almanca ve Fransızca altyazılı hallerine kelime üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Bu sene de 18-19 Ocak akşamları Sebat Apartmanı'na güvercinler eşlik etti.