1990 yılında, kadına yönelik şiddetle mücadele amacıyla feministler tarafından kuruldu. 1987'de bir yargıcın şiddete uğrayan bir kadının boşanma talebini reddederken "kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmemek gerekir" yorumunu yapmasının ve boşanma talebini reddetmesinin ardından, kadınlar "Dayağa Karşı Kadın Dayanışması" adı altında etkili bir kampanya başlattı. Türkiye'deki erkek egemen zihniyeti sorgulamaya ve şiddet gören kadınlara destek sağlamaya yönelik kampanya sırasında kadınların hukuksal ve pratik desteğe ihtiyaç duydukları tespit edildi. Ocak 1989'da kadınlara telefonla destek sağlayan bir dayanışma ağı kuruldu.
Kurulduğu günden bu yana dayanışma merkezi ve bağımsız sığınak faaliyeti yürüterek, kadınlara yardım etmeyi değil, şiddete karşı kadın dayanışması oluşturmayı hedefliyor. Dayanışma Merkezi, 1990’dan bu yana ev içinde şiddet yaşamış kadınlara sosyal, psikolojik, hukuksal destek sağlıyor. Şiddete maruz kalan kadınlara ve çocuklarına sosyal, psikolojik ve hukuki destek sağlayarak bağımsız bir yaşam kurmalarına yardımcı oluyor. Bugüne kadar Dayanışma Merkezi faaliyetleriyle 45.000, Türkiye’deki tek bağımsız kadın sığınağını yürüterek de 1000'in üzerinde kadın ve çocuklarına destek sağladı.
Kadınlarla dayanışma ağı kurarak bilgi ve deneyimi paylaşmak, farkındalık yaratmak ve kadına yönelik şiddetle mücadelede feminist yöntemleri yaygınlaştırmak temel hedeflerinden biridir. Erkek şiddetine karşı mücadele için, aralarında belediye çalışanları, hakimler, savcılar, avukatlar, psikologlar, sosyal hizmet çalışanları ve gönüllülerin olduğu yüzlerce kişiye bilgilendirme toplantıları ve farkındalık atölyeleri yapıyor. Deneyimlerini aktardığı birçok kitap, rapor ve broşür yayımlıyor.
Politikalarını belirlerken kadınların deneyimlerinden elde edilen bilgileri esas alıyor, kadınların ihtiyaçlarını ve karşılaştıkları engelleri belirliyor, yasal dönüşüm önerileri geliştiriyor. Uluslararası mekanizmalara raporlar sunup, kamu kurumlarının çalışmalarını değerlendiriyor ve eksiklikleri giderme çabası gösteriyor. Ayrıca, uluslararası ağlarla bilgi paylaşıp, iyi uygulamaları raporluyor. Deneyimleri paylaşmak, ortak politikalar saptamak, örgütler ve kurumlar arasında kalıcı bir iletişim ağı kurmak amacıyla her yıl kurultaylar düzenliyor. Bağımsız kadın örgütleriyle kampanya ve eylemler yapıyor, kamu otoriteleri üzerinde baskı oluşturmayı amaçlıyor.
Yapılan tüm çalışmalarda birlikte güçlenmek, birlikte mücadele edebilmek amaçlanıyor. Kadınların kararlarını kendilerinin vermesi amacıyla, başvuran kadına ne yapması gerektiğini söylemek yerine, onun tüm seçenekleri görebilmesi sağlanıyor. Verdiği karar ne olursa olsun kadının desteklenmesi, bu kararı uygulayabilmesi için güçlenmesi esas alınıyor.
Bugün burada Hrant Dink Ödülleri’nde bir arada olmak, bizim için Türkiye’de ayrımcılığa karşı verdiğimiz mücadelenin ve kurduğumuz dayanışmanın gücünün, başka bir dünya kurmaya dair inancımızın ortaklığının bir ifadesi. Burada ödülü almak üzere kalabalık bulunmamız Mor Çatı’nın yapısal olarak hiyerarşik olmayan kolektif kimliğini vurgulamak ve bu ödülü Mor çatı’dan yolu geçen tüm kadınların ortak mücadelesi adına aldığımızı göstermektir.
Mor Çatı, 80’li yıllarda, kimsenin hakkında dahi konuşmadığı erkek şiddetine karşı sokaklara dökülme iradesi göstermiş ve patriyarkaya karşı en büyük mücadelenin kadın dayanışması olduğuna inanan feministlerce erkek şiddetine karşı mücadele etmek, kadından kadına dayanışmanın çatısı olmak amacıyla kuruldu. Bizler, farklı zamanlarda Mor Çatı’ya yolu düşmüş ve bu dayanışmanın parçası olmuş gönüllüler olarak öznesi olduğumuz bu mücadeleyi yaşamlarımızın her alanında vermek için çabalıyoruz.
Geçmişe dönüp baktığımızda, adını dahi bilmediğimiz sayısız kadınla birlikte feminist hareketin mümkün kıldığı mücadele ve kazanımın tarihini görüyoruz. Yükselen nefret atmosferinin ve her alanda kazanımlarımıza, eşit ve adil bir yaşam kurma imkanlarımıza yönelen saldırıların kol gezdiği bugünlerde, neleri değiştirdiğimizi hatırlamak güçleşebiliyor. Mesela bu ülkede kadınların mücadele ederek ayrımcı yasaları değiştirdiğini, Medeni Kanun’u yeniden yazdığını, sığınaklar ve kadın danışma merkezleri açtırdığını biliyoruz. Bugün kadın düşmanları dahi kadınların şiddeti hak ettiğini söylemeye buna inansalar bile çekiniyorlarsa, feminist mücadele sayesinde. Bu nedenle kadınların eşit haklarına göz dikildiği, feminizmin itibarsızlaştırılmaya çalışıldığı şu dönemde, bizler bu mücadeleyi sahipleniyor; güçlü ve umutlu hissediyoruz.
Ne var ki patriyarka ve erkek şiddeti ile mücadele salt devleti yönetenlerle ilgili bir sorumluluk değil. Şiddete uğrayan kadınlardan, şiddet uygulayan erkeklerden konuşurken kendimizden konuşuyoruz. Her birimiz eşit derecede hem kendimizi hem toplumu değiştirme sorumluluğu taşıyoruz. Feminist bir örgüt olarak bu sorumluluğun ötesinde, dünyayı cinsiyet ayrımcılığının olmayacağı bir biçimde değiştirme hayalimiz var. Tam da bu nedenle bugün bu ödülü Mor Çatı’nın sürdürdüğü dayanışma ve mücadele için değil, gözünü açtığı günden itibaren hatta anne karnında şiddete uğramaya başlamış, bedenine, emeğine yabancılaşmış, kendi hayatına dair hiç karar alamamış fakat tüm bunlara rağmen hayatını değiştirmek için adım atarak Mor Çatı’ya ulaşan ve bu dayanışmanın parçası olan tüm kadınlar için kabul ediyoruz.
Şiddetsiz, eşit ve adil bir yaşam için mücadelemiz ortak.