1960’ta Hindistan’da, Meghalaya Eyaleti’nin başkenti Şilong’da doğdu. Bu kentteki St. Mary’s Üniversitesi’nde siyaset bilimi, tarih ve eğitim bilimleri okudu. Siyasetten uzak dursa da, yaşadığı bölgedeki kamu kurumlarının şeffaflaşması ve insan haklarının güçlenmesi için çalıştı. Dokunulmazlığı güçlenen bürokratik sistemin karşısında, vatandaşlara resmî kurumlardan bilgi talep etme hakkı tanıyan Bilgi Edinme Özgürlüğü Yasası’nın 2005’te yürürlüğe girmesinin ardından, bilgi edinme özgürlüğü aktivisti olarak yoğun çalışmalar yaptı.
Kadına yönelik şiddet, aile içi şiddet ve yolsuzlukla mücadele etmek üzere 2007’de kurulan Sivil Toplum Kadın Örgütü’ne katıldı. 2008’de bu kuruluşun başkanı oldu. Yaşadığı kırsal bölgede giderek yoğunlaşan kadına yönelik şiddet, tecavüz ve cinsel istismar olaylarının duyulması için çalıştı. Çocuk seks işçiliğinin arttığı Assam bölgesinden gelen bir ihbar üzerine, kurtarma operasyonu düzenlenmesini sağladı.
Tarım işçisi yoksul kadınların haklarına erişmelerinin önündeki engellerin kaldırılması için halk tabanlı çalışmalar yürüttü. Devletin yoksullara tahsis ettiği gıda desteğini dağıtmakla yükümlü şirketlerin görevini yapmadığını ve devletin bu konudaki takibinin yetersiz olduğunu ortaya çıkardı. Yasadışı tarım ve gıda politikalarının yarattığı ekonomik sömürüye dikkat çekti. Devletin tarım alanındaki tahliye politikaları doğrultusunda yerel halkın topraklarının ellerinden alınıp göçe zorlanmasına karşı oturma eylemleri başlattı. 2013’te, bu eylemlerden biri sırasında tutuklandı. 2018’de, nüfuzlu bir okul müdürünün bazı öğretmenleri ve öğrencileri taciz ettiği ve dayak cezası uyguladığına dair şikâyetler üzerine konuyu yargıya taşıdı ve müdürün tutuklanmasını sağladı. Hak savunuculuğu çalışmalarının dönüm noktası, 2018’de, Janita tepelerinde süregiden madencilik yolsuzluğunu ortaya çıkarması oldu. Birçok insanın hayatını ve topraklarını kaybetmesine neden olan yasadışı madencilik faaliyetlerinin yürütüldüğü bölgede incelemeler yaptı. Burada fare deliğini andıran, dar çukurlar kazıldığını ve çukurlara sığabilen çocukların çalıştırıldığını öğrendi. Çevre kirliliğine ve hayvanların ölümüne de yol açan bu uygulamalar çevre mahkemesince yasaklanmış olsa da, bölgede, devlet görevlileri, kömür madeni sahipleri ve finansörlerden oluşan kömür mafyasının yıllardır ruhsatsız madencilik yaptığını duyurdu. Yasadışı olarak kömür taşıyan hafriyat kamyonlarını fotoğraflarken, mafya mensubu 30-40 kişilik bir grubun saldırısına uğradı ve bir ay yoğun bakımda kaldı. Geri adım atmayıp, saldırının, yaptığı işin doğruluğuna olan inancını güçlendirdiğini açıklamasıyla, uluslararası eylem gruplarının ve örgütlerin desteğini aldı.
Kamyonlara dair şikâyeti üzerine gözaltına alınan kişiler kömür mafyasının baskısı sonucu serbest bırakılınca, bu gerçeği de kamuoyuna duyurdu. Madenlerin kapanmasıyla geçim kaynaklarını kaybetmekten korkan bölge sakinlerinin suçlamalarına maruz kaldı. Buna rağmen, yoksul halkın ve madende çalıştırılan çocukların hakları ve çevrenin korunması için, yasadışı madenciliğe karşı çalışmalarını sürdürüyor.
Beni davet ettiği için Hrant Dink Vakfı’na müteşekkirim. Ödüle layık görülmüş olmak bana gerçekten onur verdi. Hrant Dink’in çalışmalarının önünde saygıyla eğiliyorum. Bu ödülün, onunkine benzer çalışmalar yapanların sayısının artmasına vesile olacağına inanıyorum.
Aldığım davette şu ifadeler yer alıyordu: “Ayrımcılıktan, ırkçılıktan, şiddetten arınmış, daha özgür ve adil bir dünya için çalışan, bu idealler uğruna risk alan, ezber bozan, barış dilini kullanan; bütün bunları yaparken, insanlara mücadeleye devam etme yolunda ilham ve umut veren kişilere “yalnız değilsiniz” demek istiyoruz.”
Hrant Dink’in çalışmaları ile benim çalışmalarım birbirine benzediğinden, buraya ödülden ziyade, aramızdaki bu bağ için; bir sese ihtiyaç duyup, çabalarımızla yüreklenen birçok insan için, barış düşüncesi için, bu davete icabet etmem gerektiğini hissettim. Bu kolay bir iş değil ama uğruna tüm kalbimizle çaba gösterdiğimiz hedefe ulaşabilmek için en iyi yöntemi bulmamız gerekiyor.
Ben, ezilenlere, ayrımcılığa uğrayanlara, şiddet mağdurlarına, topraklarından atılanlara, iş hayatında sömürülenlere yardım etmeye çalışıyorum. Hükümet olsun, çeşitli kurumlar olsun, gücü elinde tutanlar bu sorunları çoğu zaman görmezden geliyor. Bu hukukdışı bir durum, çünkü savunmasız, güçsüz kişilere zarar veriyor. Birçoklarının zengin ve güçlü olmak için can attığını, insanların kontrolünü ele geçirmek için iktidar olmak istediğini görüyoruz. İktidardakilerin, bu zihniyetle, kendisine destek olmayan geniş kesimleri görmezden geldiğine, sayısız insanın yoksulluğa ve yok oluşa itildiğine tanık oluyoruz.
Çalışmalarımda, benim de yabancısı olduğum çeşitli konularda sıkıntılar yaşayan insanlar yardım isteğiyle bana geliyor. Başlangıçta nasıl yardım edebileceğimi, ne yapabileceğimi bilmiyorum ama işe koyulunca, yavaş yavaş, işin kendisi bana rehberlik ediyor. Ciddi sorunlarla karşı karşıya olan bu insanları bir kenara itemeyiz. Bizler ezilenlere ya da kurbanlara destek olmaya çalışırken, faillerin arkalarının sağlam olduğunu görüyoruz. Güçlü siyasi bağlantıları olan akrabaları ya da seçilmelerine yardımcı oldukları kişiler yani iktidar sahipleri, aslında halka hizmet etmesi gereken devlet memurlarını kontrol altında tutarak faillere yardım ediyorlar.
Dünyanın her yerinde benzer suçların işlendiğini biliyoruz. Yaptığımız çalışmalarda, ezenler ile ezilenleri ayırt edebiliriz, bunu yapmamız gerekiyor. Bu anlayış içinde, bize ihtiyacı olanlarla bu bilgiyi paylaşabilir, onlara yardım edebiliriz.
Çoğu ülkede, maddi kaynakları ellerinde tutup, yoksulların durumunu zerre kadar düşünmeyenlerin belirlediği politikalar izleniyor. Karşı çıkan sesler yükseldiğinde bastırılıyor. Halkı ilgilendiren kararlar alınırken halkın fikri alınmıyor; bu da hem gençler, hem de yaşlılar arasında rahatsızlık ve nefret doğuruyor. Siyasi liderleri halk seçiyor ama birçok insan, tehdit altında olduğu için kendi istediği adaya oy veremiyor. Benim yaşadığım bölgede olduğu gibi... Bu da, nüfuz sahibi kişilerle birlikte hareket eden suçlulara güç veriyor. İktidarın, bu büyük suçlara göz yumanların elinde olması, durumu iyice zorlaştırıyor.
Yaşadığım eyalette özellikle çocuklara yönelik çok fazla tecavüz vakası yaşanıyor. Faillerin çoğu, bu çocukların akrabası ya da yakını. Bazı aileler şikâyette bulunmaktan korkuyor. Bazıları, fail kendi babası, amcası, dedesi, ağabeyi ya da üvey babası olduğu için durumu yetkililere bildirmiyor; anneler kocalarını ya da oğullarını koruyorlar. Eyalet Emniyet Teşkilatı’nın verilerine göre, bu yıl Temmuz ayına kadar 139 çocuk, 53 kadın tecavüze uğramış. Bunlar sadece Emniyet’e bildirilmiş vakalar. Resmî olarak belgelenmiş vakaların bile mahkemeye taşınması yıllar sürüyor. Yargılama başlayana kadar bazı kurbanlar bulundukları yeri terk etmiş ya da davadan vazgeçmiş oluyor.
Dünyada terör, silahlanma, uyuşturucu, insan kaçakçılığı yükselişte ve bunların hepsi birbiriyle bağlantılı görünüyor. Liderler görevlerini samimiyet ve adanmışlıkla yaparsa, suçlar azalır.
İklim değişikliği de çok ciddi bir mesele. Dünyanın her yerinde, iklim değişikliğinden kaynaklanan hızlı dönüşümler yaşandığını görüyoruz. Buz kütleleri hiç beklemediğimiz bir hızla eriyor. Ormanlar yok ediliyor. Güç sahipleri ve yandaşlarının açgözlülüğü nedeniyle toprak ananın ırzına geçiliyor. Yaşadığım eyalette, azgın bir yasadışı madencilik faaliyetine tanık olduk. Orada da, emirleri çoğunlukla iktidardaki kişiler veriyor; kimse ağzını açıp bir şey söylemeye cesaret edemiyor. Yetkililer bu faaliyeti durdurmak için gereken cesareti göstermiyor. Köylüler konuşmaktan korkuyorlar; şikâyette bulunmuyor, çünkü polisin bir şey yapmayacağını biliyorlar. Yasadışı faaliyetlere karşı harekete geçen dürüst polisler uzak bölgelere tayin ediliyor. Halk sesini yükseltmeye başlamalı; korunmasızlara yardım etmeli, insan hakları ihlal edildiğinde onlara destek olmalı. İnsanlık, nefreti ancak bu şekilde alt edebilir. Dünyaya barışı getirmek için, çocukların içinin korkuyla değil sevgiyle dolması için birlikte yapabileceğimiz o kadar çok şey var ki...
Ben iyi bir konuşmacı değilim. Sabrınız için teşekkür ederim.