Ai Weiwei 1957’de Pekin’de doğdu. Mao Zedong’un ölmesi ve Kültür Devrimi’nin sona ermesinin ardından, ailesiyle birlikte Pekin’e döndü. Pekin Film Akademisi’nde animasyon eğitimi aldı. 1983’te New York’a gitti ve sanat eğitimine devam etti. Sonrasında okulu bıraktı; hayatını sokaklarda insan portreleri yaparak ve başka işlerde çalışarak sürdürdü. Bu dönemde, Marcel Duchamp, Andy Warhol ve Jasper Johns gibi sanatçıların eserlerini tanıyarak kavramsal sanat alanında çalışmaya başladı. 1993’te Çin’e döndü. 2008’de, Siçuan Depremi’nden 10 gün sonra, durumu incelemek ve filme almak üzere gittiği bölgede, hükümetin yaşanan felaketle ilgili doğru bilgi vermediğini anladı.
Kurduğu ‘Citizen’s Investigation’ [Yurttaş Soruşturması] adlı internet sitesi üzerinden, depremde yıkılarak çok sayıda insanın ölümüne neden olan devlet okullarının inşaatındaki yanlışlıkları ve malzemelerin yetersizliğini duyurdu; hayatını kaybeden öğrencilerin hikâyelerini paylaştı; dava süreçleriyle ilgili birçok makale yayımladı. Site, bu paylaşımlar nedeniyle Çin hükümeti tarafından kapatıldı. 2010’da, Şangay’da, stüdyo olarak kullanmak ve mimarlık dersleri vermek üzere, gereken resmî izinleri alarak inşa ettiği ev için yıkım kararı çıkarıldı. Kararın, bazı ‘hassas’ konularda yaptığı belgesellerle Şangay Belediyesi’ni ‘hayal kırıklığına uğratmış’ olmasından kaynaklandığını açıkladı. Hakkında ev hapsi kararı alındı; karar bir gün sonra geri çekilse de ülke dışına çıkması birçok kez engellenmeye çalışıldı. Nisan 2011’de Hong Kong’a yapacağı seyahat öncesinde havaalanında tutuklandı. Stüdyosu polisler tarafından arandı, malzemelerine, bilgisayarlarına el kondu ve çalışanları gözaltına alındı. Üç ay tutuklu kaldı. 2015 yılına kadar süren sıkı devlet gözetimi ve kısıtlı seyahat özgürlüğüne rağmen, toplumsal eşitsizlikleri sanatıyla eleştirmeye devam etti.
2015’ten beri, savaşlar nedeniyle Ortadoğu’dan Avrupa’ya göçleri konu alan güncel sanat enstalasyonlarıyla dünyanın dikkatini mültecilerin hayatta kalma mücadelesine çekmeye çalışıyor. 2015 sonbaharında Suriyeli mülteci çocuk Alan Kurdi’nin cansız bedeninin Bodrum kıyılarına vurmasına gönderme yapan fotoğraf işiyle; Şubat 2016’da Berlin Film Festivali kapsamında düzenlenen ‘Barış İçin Sinema’ yemeğinde Hollywood yıldızlarına mültecilere denizden çıktıklarında verilen battaniyeleri dağıtarak; Berlin Konser Salonu’nun sütunlarına can yelekleri giydirerek; ‘Human Flow’ [İnsan Seli] adlı belgeseliyle, mülteci meselesini gündeme taşıdı. Siyasal ve kültürel eleştirilerini güncel sanatla dile getiriyor, fotoğrafları ve filmleriyle, tüm dünyada yaşanan eşitsizliklere ve insan hakları ihlallerine dikkat çekiyor. Ülkesi Çin’de yaşanan demokrasi ve hak ihlalleri konusunda devlete yönelttiği eleştiriler nedeniyle yoğun baskılar görmesine rağmen, insanlara ayna tutarak farkındalık yaratmaktan vazgeçmiyor.
Bu çok önemli ödül töreninin bir parçası olmaktan onur duydum ve Hrant Dink ödülünü, Uluslararası Hrant Dink Ödülünü almaktan onu duydum. Bu benim için büyük bir onur. Ve ben Vakıf’tan çok
etkilendim; insanlığı savunduğu için, hakikati aradıkları/istedikleri için ve hafızamızı korudukları için ve insanlığın ‘bir’ olduğuna inanmayı sürdürdüleri için. Eğer herhangi biri, herhangi bir yerde, herhangi
bir zamanda, insanlığı ihlal edildiyse, her nerede olursa olsun, insan haklarını savunmalıyız.