Kaos GL, İnsan Hakları Derneği Ankara Şubesi bünyesindeki Gey ve Lezbiyen Hakları Komisyonu’nda yer alan Türkiyeli eşcinsel aktivistler tarafından, 1994 yılında kuruldu. İlk girişimleri, Ankara Valiliği tarafından derneğin adının ve tüzüğünün ‘ahlaksız’ bulunmasıyla sekteye uğrasa da, 2005’te, Türkiye’de tüzel kişilik kazanan ilk LGBT grubu oldu. Kurulduğu günden beri, “Eşcinsellerin kurtuluşu heteroseksüelleri de özgürleştirecektir” ilkesiyle çalışıyor. Kurulduğu yıldan itibaren yayımladığı, geylerin, lezbiyenlerin, biseksüellerin, transların ve anti-heteroseksistlerin sesi olan Kaos GL dergisiyle çeşitli kitlelere ulaştı. Yayımladığı KaosQ+ adlı akademik dergi ise, kuir çalışmaları alanındaki araştırmalara yer vererek, toplumsal cinsiyetle kesişen diğer eşitsizlikler arasındaki ilişkilere dikkat çekiyor. Oluşumun üyeleri, LGBT alanında yapılan akademik çalışmaları görünür kılmak için, Ankara Üniversitesi’nde çeşitli bölümlerin derslerine konuk olarak katılıyor.
2006 yılında, homofobi, transfobi ve cinsiyetçilikten arınmış haber yazımı için ‘Yerel Muhabir Ağı Eğitimleri’ni örgütleyerek birçok makale, haber ve çevirinin yer aldığı bir internet sitesi (KaosGL.org) oluşturdu.
2000 yılında kurduğu kültür merkeziyle faaliyet alanlarını çeşitlendirip genişletmeye, kültürel etkinlikler, toplantılar, film gösterimleri düzenlemeye başladı. Bu merkezde kurulan kütüphane, Türkiye’nin ilk LGBT kütüphanesi oldu. Son olarak, gökkuşağı bayrağıyla yapılan çeşitli yürüyüşlere katılan ‘Taliga Ritim Şugariyetleri’ perküsyon grubunu oluşturdu.
Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde ‘Homofobi Karşıtı Buluşmalar’ düzenleyerek, LGBT’lerin sorunlarının yerel ölçekte de konuşulmasına imkân sağlıyor. 2006’dan beri, deneyimlerin paylaşılmasında ve Türkiye’deki LGBT’lerin görünürlük kazanmasında önemli bir rol oynayan Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma’yı düzenliyor. Mayıs 2008’de, Ankara’da, Uluslararası Homofobi Karşıtı Gün etkinlikleri kapsamında Pembe Hayat LGBTT Derneği’yle beraber, şehirdeki ilk LGBT yürüyüşünü düzenledi; 100’den fazla gey kadın ve erkek, biseksüel ve trans Yüksel Sokak’taki İnsan Hakları Anıtı’nın önünde toplanıp Meclis’e yürüdü. Yürüyüşler o yıldan beri devam ediyor. 2012’den beri her yıl düzenlediği Uluslararası Feminist Forumu’nda, feminizm ile muhafazakâr rejimler arasındaki ilişkiyi irdeliyor. Bölgesel Ağ Çalışma Grubu aracılığıyla Güney Kafkasya, Ortadoğu ve Balkanlar’daki başka LGBT gruplarını bir araya getiriyor; homofobi karşıtlığına yönelik ortak çalışmalar yürütülmesini sağlıyor. Avukatlar, psikologlar ve psikiyatristlerin desteğiyle ayrımcılığa, nefret söylemine ya da nefret suçuna maruz kalmış bireylere hukuki ve psikolojik destek veriyor.
Değerli dostlar,
Hrant Dink Vakfı tarafından her yıl, özgürlüğün ve adaletin tesisi için çalışan, insan hakları mücadelesi yürüten ve barışın hâkim olduğu bir dünya için gayret gösteren kişi veya kurumlara verilen Uluslararası Hrant Dink Ödülü’ne bu yıl Diyarbakır Barosunu layık gören jüriye Diyarbakır Barosu adına teşekkür ederim.
Diyarbakır Barosu kuruluşundan bu yana her türlü iktidar odağının dışında kalarak, evrensel insan hakları ilkeleri doğrultusunda hak ve hukuk mücadelesini yılmadan sürdüren, barışın hâkim kılınması için çabalayan, bu uğurda en değerli üyelerini kaybetmiş bir hukuk kurumu ve sivil toplum kuruluşudur. Mazlumun yanında olmayı tarihsel bir zorunluluk olarak görmüştür. Onca baskıya, üyelerinin tutuklanmasına, işkence görmesine ve hatta hunharca katledilmesine varan ağır süreçler yaşamasına rağmen insan hakları mücadelesinde asla geri adım atmamıştır. Adaletin tecellisi için en doğruyu savunmuş ve ülkenin her yanındaki haksızlıklara uğrayan mağdurların yanında taraf olmuştur. Bütün siyasal mülahazalardan uzak, insanlığın en temel gereksinimi olan özgürlükten ve adaletten yana tutum almıştır. Geçmişinden aldığı güç ve Tahir Elçi’den devraldığı gurur dolu mirasla bugün yine mazlumların yanındadır ve yanında olmaya devam edecektir.
Adalet, hukuk, barış, kardeşlik ve özgürlük mücadelesine tüm yaşamını adamış ve bu uğurda canını vermiş sevgili Baro Başkanımız Tahir Elçi’yi bir kez daha sevgi, saygı ve minnetle anıyorum. Anne, baba, eş ve çocuklarının gözleri önünde zorla alınıp işkence tezgâhlarından geçirilen veya öldürülerek cesetleri tenha yerlere atılan insanların faillerini bulmaya adanmış bir hayattır Tahir Elçi’ninki. Tahir Elçi, bu mücadelede asla korkmayan, son nefesine kadar barışı dilinden düşürmeyen, halkların barış içinde özgürce bir arada yaşaması hayaliyle güç bulan bir entelektüel ve yılmaz bir insan hakları savunucusuydu.
Mazlumların tarihi, insanlık mücadelesinin tarihidir. Bu tarih, insanlık için mücadele edip hiçbirimizin unutmadığı ve minnetle andığı insanların tarihidir aynı zamanda. İşte, insanlık tarihine mal olmuş iki kahraman, iki hak savunucusu, Hrant Dink ve Tahir Elçi, uzak ve yakın geçmişte ortak yıkımı yaşamış ve mazlum iki kardeş halkın evladı olmalarının yanı sıra, tüm mazlumların yanında yer alarak insanlığın onuru olmayı hak etmişlerdir. Tahir Elçi ve Hrant Dink, halkların belleğinde, ucuz ve ayrıştırıcı söylem ve tavır takınan siyaset odaklarına rağmen Türkiye’deki hakların demokratik bir düzende yaşaması için çabalayan ve hak ve adalet dışında hiçbir ölçü kabul etmeyen entelektüeller olarak yer edinmişlerdir. Onların ölüm emirlerini verenler güçlü miraslarının kaybolacağını ve onları takip etmeyeceğimizi sanarak yanılmışlardır.
Bir buçuk yıldır Şırnak, Sur, Silvan, Cizre, İdil, Yüksekova ve Nusaybin’de yaşanan çatışmalı süreçte başta yaşam hakkı olmak üzere tüm temel hak ve özgürlükler ciddi bir şekilde ihlal edilmiştir. 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında, tüm Türkiye’de OHAL ilan edilmiş, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi askıya alınmış ve yasama organı devre dışı bırakılarak, ülke kanun hükmünde kararnamelerle yönetilmeye başlanmıştır. Toplumun her kesiminde ciddi bir korku ve endişe hâkim olmuş, hukuk ve kişi güvenliği büyük bir yara almıştır.
Diyarbakır Barosu olarak bir kez daha belirtmek isteriz ki, Türkiye’nin sorunları ancak toplumun tüm kesimlerinin bir araya geldiği, demokrasi etrafında ortaklaştığı bir zeminde, hukuk içinde çözülebilir.
Gelinen noktada Tahir Elçi ve Hrant Dink’in bizlere bıraktığı mirası, korumak bir yana geliştirmek, bugün en temel görevimiz ve tarihsel sorumluluğumuzdur. Bunun tek yolu ise, barış istemek ve barışın tesisi için sesini yükseltmektir.