Shaharzad Akbar 1987 yılında, Afganistan’ın Cevzcan vilayetinde, bir taraftan Arap, bir taraftan Özbek bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. 1996–2001 yılları arasındaki Taliban iktidarı sırasında bir süre Pakistan’da mülteci olarak yaşadı. 2009’da ABD’deki Smith College’dan antropoloji alanında lisans, 2011’de Oxford Üniversitesi’nden kalkınma çalışmaları alanında yüksek lisans derecesi aldı.
2010 yılında Kâbil’de gençler tarafından kurulan QARA Danışmanlık şirketinin kurucu ortağı ve faaliyet direktörü olarak görev yaptı. Hür ve Adil Seçimler Vakfı’nda analist, BBC Afganistan’da gazeteci olarak çalıştı. 2014–2017 yılları arasında, Açık Toplum Vakıflarının Afganistan ofisinin yöneticisi olarak, barış inşası, insan hakları ve hoşgörüyü teşvik etme perspektifiyle sivil toplumu ve medyayı destekleme yönünde çalışmalar yürüttü. 2017 yılında, Dünya Ekonomik Forumu’nun ‘Genç Küresel Liderler’ listesinde yer aldı. 2017–2018 arasında Yüksek Kalkınma Konseyi’nde Afganistan Devlet Başkanı’nın kıdemli danışmanı olarak, üst düzey karar alma süreçlerinde kalkınma projelerine öncelik verilmesi için çalıştı. 2019–2022 arasında, Taliban tarafından kısa süre önce feshedilen Afganistan Bağımsız İnsan Hakları Komisyonu’nda başkanlık; 2018–2019 arasında UNESCO Afganistan’da kıdemli danışmanlık ve Ulusal Güvenlik Konseyi’nde Barış ve Sivil Koruma Başkan Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Ağustos 2021’de Taliban’ın yönetimi ele geçirmesinin ardından, pek çok Afganistan vatandaşı gibi, ülkesinden ayrılmak zorunda kaldı.
Washington Post, Newsweek, El Cezire ve CNN de dâhil olmak üzere çeşitli uluslararası yayın organlarında, Afganistan medyasında ve akademik dergilerde yazıları yayımlandı. Hâlen, İngiltere’deki Chatham House Uluslararası İlişkilerde Liderlik Akademisi üyesi olarak görev yapıyor ve Afganistan odaklı yeni bir insan hakları örgütü kurmak için çalışmalar yapıyor. Shaharzad Akbar, Taliban rejiminin, insan hakları, halkın siyasal ve toplumsal yaşama katılım hakkı, eğitim, sağlık, çalışma hakları, cinsel sağlık ve üreme sağlığı hakları ve ayrımcılıkla mücadele alanlarında süratli bir gerileme yaşattığı Afganistan’da, eğitim, ifade, örgütlenme, toplanma ve seyahat özgürlüklerine sert sınırlamalar getirilen kadınların ve kız çocukların seslerini bütün dünyaya duyurmak, ülkesinde hâkim olan cinsiyetçi ayrımcılığa son vermek ve bu vahim kadın hakları krizi karşısında kadınlar arası küresel dayanışmayla uluslararası toplumu harekete geçirmek üzere yılmadan çalışıyor.
2010 yılında Kâbil’de gençler tarafından kurulan QARA Danışmanlık şirketinin kurucu ortağı ve faaliyet direktörü olarak görev yaptı. Hür ve Adil Seçimler Vakfı’nda analist, BBC Afganistan’da gazeteci olarak çalıştı. 2014–2017 yılları arasında, Açık Toplum Vakıflarının Afganistan ofisinin yöneticisi olarak, barış inşası, insan hakları ve hoşgörüyü teşvik etme perspektifiyle sivil toplumu ve medyayı destekleme yönünde çalışmalar yürüttü. 2017 yılında, Dünya Ekonomik Forumu’nun ‘Genç Küresel Liderler’ listesinde yer aldı. 2017–2018 arasında Yüksek Kalkınma Konseyi’nde Afganistan Devlet Başkanı’nın kıdemli danışmanı olarak, üst düzey karar alma süreçlerinde kalkınma projelerine öncelik verilmesi için çalıştı. 2019–2022 arasında, Taliban tarafından kısa süre önce feshedilen Afganistan Bağımsız İnsan Hakları Komisyonu’nda başkanlık; 2018–2019 arasında UNESCO Afganistan’da kıdemli danışmanlık ve Ulusal Güvenlik Konseyi’nde Barış ve Sivil Koruma Başkan Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Ağustos 2021’de Taliban’ın yönetimi ele geçirmesinin ardından, pek çok Afganistan vatandaşı gibi, ülkesinden ayrılmak zorunda kaldı.
Washington Post, Newsweek, El Cezire ve CNN de dâhil olmak üzere çeşitli uluslararası yayın organlarında, Afganistan medyasında ve akademik dergilerde yazıları yayımlandı. Hâlen, İngiltere’deki Chatham House Uluslararası İlişkilerde Liderlik Akademisi üyesi olarak görev yapıyor ve Afganistan odaklı yeni bir insan hakları örgütü kurmak için çalışmalar yapıyor. Shaharzad Akbar, Taliban rejiminin, insan hakları, halkın siyasal ve toplumsal yaşama katılım hakkı, eğitim, sağlık, çalışma hakları, cinsel sağlık ve üreme sağlığı hakları ve ayrımcılıkla mücadele alanlarında süratli bir gerileme yaşattığı Afganistan’da, eğitim, ifade, örgütlenme, toplanma ve seyahat özgürlüklerine sert sınırlamalar getirilen kadınların ve kız çocukların seslerini bütün dünyaya duyurmak, ülkesinde hâkim olan cinsiyetçi ayrımcılığa son vermek ve bu vahim kadın hakları krizi karşısında kadınlar arası küresel dayanışmayla uluslararası toplumu harekete geçirmek üzere yılmadan çalışıyor.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı 1980 askerî darbesinin ardından işkencenin önlenmesi ve işkenceye maruz kalmış kişilerin tedavisi ve rehabilitasyonu için verilen çabaların bir sonucu olarak, 1990 yılında, İnsan Hakları Derneği ve 32 insan hakları savunucusu tarafından kuruldu.
İşkence izlerinin belgelenmesi ve işkence görenlerin tedavisi konusundaki çalışmaları, deneyimi ve bilgi birikimiyle âdeta bir okul hâline geldi. İşkenceyle mücadele konusunda mevcut mekanizmaların etkinleştirilmesi ve hem yerel hem de uluslararası düzeyde yeni mekanizmalar kurulması amacıyla yürüttüğü savunuculuk faaliyetleri ve yayımladığı raporlarla, işkencenin önlenmesine yönelik çalışmalarda dünyanın önde gelen kuruluşlarından biri oldu; birçok hak örgütüne ve uluslararası kuruluşa ilham verdi.
1999 yılında kabul edilen ve ‘İstanbul Protokolü’ olarak bilinen Birleşmiş Milletler İşkence ve Diğer Zalimane, Gayri İnsani veya Aşağılayıcı Muamele ve Cezanın Etkin Soruşturulması ve Belgelenmesi Kılavuzu’nun hazırlanmasına öncülük etti. Türkiye’de ve dünyada sağlık ve hukuk alanında çalışanlara yönelik işkencenin araştırılıp kayıt altına alınması ve soruşturulmasına dönük eğitim programlarının düzenlenmesinde önemli rol oynadı. 2008 yılında, Adli Tıp Uzmanları Derneği ve Türk Tabipleri Birliği’nin katkılarıyla, işkenceyi tıbbi olarak belgelendiren ‘İşkence Atlası’ başlıklı çalışmayı yayımladı. Ankara’da, Diyarbakır’da, İstanbul’da, İzmir’de, Cizre’de ve Van’da kurduğu merkezler aracılığıyla, bugüne dek, işkenceye ve kötü muameleye maruz kalmış 20 binden fazla kişiye tedavi ve rehabilitasyon hizmeti sundu; işkence görenlerin ve yakınlarının, yaşadıkları travmanın ardından fiziksel, ruhsal ve sosyal açıdan iyileşmelerine katkıda bulundu. 2000 yılından beri, ‘hakikat, adalet ve onarım’ ilkeleri çerçevesinde, toplumsal travmayla baş etme konusunda da çalışmalar yapıyor; Türkiye’de ve Türkiye dışında, bu konuda eğitim programları, paneller ve sempozyumlar düzenliyor. Bir yandan da, ‘İstanbul Protokolü’nün düzenli olarak güncellenmesine önayak olmaya devam ediyor.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı, kurulduğu günden bu yana, hakkında açılan pek çok soruşturma ve dava karşısında yılmadan çalışarak, bilimsel bilgiye ve evrensel değerlere dayalı bir tanıklık yürüterek, işkencenin ve kötü muamelenin olmadığı bir dünyanın ve toplumsal barışın tesis edilmesine, demokrasinin gelişmesine ve insanlık onurunun korunmasına paha biçilmez katkılar sunuyor.
İşkence izlerinin belgelenmesi ve işkence görenlerin tedavisi konusundaki çalışmaları, deneyimi ve bilgi birikimiyle âdeta bir okul hâline geldi. İşkenceyle mücadele konusunda mevcut mekanizmaların etkinleştirilmesi ve hem yerel hem de uluslararası düzeyde yeni mekanizmalar kurulması amacıyla yürüttüğü savunuculuk faaliyetleri ve yayımladığı raporlarla, işkencenin önlenmesine yönelik çalışmalarda dünyanın önde gelen kuruluşlarından biri oldu; birçok hak örgütüne ve uluslararası kuruluşa ilham verdi.
1999 yılında kabul edilen ve ‘İstanbul Protokolü’ olarak bilinen Birleşmiş Milletler İşkence ve Diğer Zalimane, Gayri İnsani veya Aşağılayıcı Muamele ve Cezanın Etkin Soruşturulması ve Belgelenmesi Kılavuzu’nun hazırlanmasına öncülük etti. Türkiye’de ve dünyada sağlık ve hukuk alanında çalışanlara yönelik işkencenin araştırılıp kayıt altına alınması ve soruşturulmasına dönük eğitim programlarının düzenlenmesinde önemli rol oynadı. 2008 yılında, Adli Tıp Uzmanları Derneği ve Türk Tabipleri Birliği’nin katkılarıyla, işkenceyi tıbbi olarak belgelendiren ‘İşkence Atlası’ başlıklı çalışmayı yayımladı. Ankara’da, Diyarbakır’da, İstanbul’da, İzmir’de, Cizre’de ve Van’da kurduğu merkezler aracılığıyla, bugüne dek, işkenceye ve kötü muameleye maruz kalmış 20 binden fazla kişiye tedavi ve rehabilitasyon hizmeti sundu; işkence görenlerin ve yakınlarının, yaşadıkları travmanın ardından fiziksel, ruhsal ve sosyal açıdan iyileşmelerine katkıda bulundu. 2000 yılından beri, ‘hakikat, adalet ve onarım’ ilkeleri çerçevesinde, toplumsal travmayla baş etme konusunda da çalışmalar yapıyor; Türkiye’de ve Türkiye dışında, bu konuda eğitim programları, paneller ve sempozyumlar düzenliyor. Bir yandan da, ‘İstanbul Protokolü’nün düzenli olarak güncellenmesine önayak olmaya devam ediyor.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı, kurulduğu günden bu yana, hakkında açılan pek çok soruşturma ve dava karşısında yılmadan çalışarak, bilimsel bilgiye ve evrensel değerlere dayalı bir tanıklık yürüterek, işkencenin ve kötü muamelenin olmadığı bir dünyanın ve toplumsal barışın tesis edilmesine, demokrasinin gelişmesine ve insanlık onurunun korunmasına paha biçilmez katkılar sunuyor.
Shahidul Alam, Time Magazine 2018 Yılın Kişisi ve National Geographic keşifçisi seçilen bir fotoğrafçı, yazar, insan hakları aktivistidir. Alam, Bangladeşli sanatçılara verilen en yüksek ulusal ödül olan Shilpakala Padak'ı aldı. Alam'ın son kitabı 'The Tide Will Turn', New York Times'ın '2020'nin En İyi Sanat Kitapları' listesinde yer aldı. Bir önceki kitabı ‘My Journey as a Witness’ (Bir Tanık Olarak Yolculuğum) John Morris of Life Dergisi tarafından “Bir fotoğrafçı tarafından yazılmış en önemli kitap” olarak tanımlandı. Uluslararası Af Örgütü, gazeteciliği nedeniyle hapse atılan ve işkence gören Alam'ı "Vicdan Tutsağı" olarak nitelendirdi.
Alam'ın uluslararası çapta yayınlanan çalışmaları, MOMA ve Tate Modern gibi önde gelen galerilerde sergilendi. Oxford, Cambridge, Harvard ve Stanford Üniversitelerinde konuşmalar yaptı. Alam, İngiltere'de Sunderland Üniversitesi'nde ve Avustralya'da RMIT'de profesörü olarak çalışmaktadır. Bangladeş'te yaşayan Alam, kurduğu kurumlarda; Drik Picture Library ve Pathshala Güney Asya Medya Enstitüsü'nde çalışıyor.
Alam'ın uluslararası çapta yayınlanan çalışmaları, MOMA ve Tate Modern gibi önde gelen galerilerde sergilendi. Oxford, Cambridge, Harvard ve Stanford Üniversitelerinde konuşmalar yaptı. Alam, İngiltere'de Sunderland Üniversitesi'nde ve Avustralya'da RMIT'de profesörü olarak çalışmaktadır. Bangladeş'te yaşayan Alam, kurduğu kurumlarda; Drik Picture Library ve Pathshala Güney Asya Medya Enstitüsü'nde çalışıyor.
Ishtar, Apartheid hükümetinin adaletsizliklerine direnmek için sanatlarını kullanan bir ailenin çocuğu olarak, Güney Afrika'da doğdu. Bu ortamda büyüdüğü için insan hakları savunuculuğu alanında feminist, aktivist şaşırtıcı olmadı.
Üniversitede Antropoloji alanında bir yüksek lisans derecesi aldı ve üniversite yılları boyunca, ataerkillikle mücadele etti. Kariyeri, cinsel şiddetten kurtulanlar için feminist savunuculuk kampanyasını koordine etmekten yeni kurulan bir aktivist kitapçıda devrimci sandviçler yapmaya ve Güney Afrika'daki seks işçilerinin insan haklarını savunmaya kadar uzanıyor.
Şu anda, Ishtar, küresel olarak bir dizi sosyal adalet kuruluşu, hareketi ve ağı ile işbirliği yapan ve stratejik insan hakları savunuculuğuna yönelik yaklaşımlarını güçlendirmeye destek sağlayan bir aktivisttir. 2020'de BBC'nin "2020'nin 100 Kadını" listesinde yer aldı. Gerçek tutkusu, yaratıcı aktivizmde ve fantezi ile gerçekliğin eridiği noktada, daha adil bir dünyanın nasıl görünebileceğini hayal etme ve canlandırma girişiminde, sanat ile aktivizmin deneysel olarak karıştırılmasında yatıyor.
Üniversitede Antropoloji alanında bir yüksek lisans derecesi aldı ve üniversite yılları boyunca, ataerkillikle mücadele etti. Kariyeri, cinsel şiddetten kurtulanlar için feminist savunuculuk kampanyasını koordine etmekten yeni kurulan bir aktivist kitapçıda devrimci sandviçler yapmaya ve Güney Afrika'daki seks işçilerinin insan haklarını savunmaya kadar uzanıyor.
Şu anda, Ishtar, küresel olarak bir dizi sosyal adalet kuruluşu, hareketi ve ağı ile işbirliği yapan ve stratejik insan hakları savunuculuğuna yönelik yaklaşımlarını güçlendirmeye destek sağlayan bir aktivisttir. 2020'de BBC'nin "2020'nin 100 Kadını" listesinde yer aldı. Gerçek tutkusu, yaratıcı aktivizmde ve fantezi ile gerçekliğin eridiği noktada, daha adil bir dünyanın nasıl görünebileceğini hayal etme ve canlandırma girişiminde, sanat ile aktivizmin deneysel olarak karıştırılmasında yatıyor.
Burhan Sönmez, yazar ve PEN International’ın başkanıdır. Romanları kırk iki dile çevrildi. Siyasi nedenlerle Britanya’ya gitmeden önce İstanbul’da avukat olarak çalıştı. Yazıları The Guardian, Der Spiegel ve La Repubblica gibi gazetelerde yayınlandı. William Blake’in Cennet ile Cehennemin Evliliği kitabını Türkçe’ye çevirdi. ODTÜ’de Edebiyat dersleri verdi. Vaclav Havel Kütüphane Ödülü, EBRD Edebiyat Ödülü ve Sedat Simavi Edebiyat Ödülü’nü aldı. İstanbul ve Cambridge’te yaşıyor.
1956 yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Aynı kurumda Uluslararası Hukuk asistanı ve öğretim üyesi olarak çalıştı. Halen, İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesidir ve kuruculuğunu üstlendiği İnsan Hakları Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin müdürlüğünü sürdürüyor. Aynı kurumda, 2002-2019 yılları arsında Hukuk Fakültesi dekanlığı görevini yürüttü.
Tarhanlı, insan hakları aktivizmi, aktivizm ve çağdaş sanat, iş dünyası ve insan hakları, uluslararası insan hakları rejimi konularında yüksek lisans ve doktora dersleri veriyor. Yayımlanmış altı kitabı da bu konularla ilgilidir. Bu alanların yanı sıra, geçmişle yüzleşme, uluslararası çatışmalar ve onarıcı adalet alanlarında çalışıyor. Harvard Üniversitesi’nde müzakere alanında (Negotiation Project), Princeton Üniversitesi’nde uluslararası suçlar konulu projelerde çalıştı. 2001 yılında, BM Mülteciler Yüksek Komiseri (UNHCR) tarafından, Türkiye’de, mülteci hakları alanındaki çalışmaları nedeniyle Takdir Belgesi (Certificate of Appreciation) sunulmaya layık bulundu. İKSV bünyesinde başlatılan Sinema İnsan Hakları Ödülü’nün ilk uluslararası jüri üyelerinden oldu.
Yurttaşlar Derneği, Uluslararası Af Örgütü–Türkiye, TİHV, Tarih Vakfı ve diğer bazı sivil toplum örgütlerinin kurucularındandır ve İstanbul Barosu üyesidir.
Tarhanlı, insan hakları aktivizmi, aktivizm ve çağdaş sanat, iş dünyası ve insan hakları, uluslararası insan hakları rejimi konularında yüksek lisans ve doktora dersleri veriyor. Yayımlanmış altı kitabı da bu konularla ilgilidir. Bu alanların yanı sıra, geçmişle yüzleşme, uluslararası çatışmalar ve onarıcı adalet alanlarında çalışıyor. Harvard Üniversitesi’nde müzakere alanında (Negotiation Project), Princeton Üniversitesi’nde uluslararası suçlar konulu projelerde çalıştı. 2001 yılında, BM Mülteciler Yüksek Komiseri (UNHCR) tarafından, Türkiye’de, mülteci hakları alanındaki çalışmaları nedeniyle Takdir Belgesi (Certificate of Appreciation) sunulmaya layık bulundu. İKSV bünyesinde başlatılan Sinema İnsan Hakları Ödülü’nün ilk uluslararası jüri üyelerinden oldu.
Yurttaşlar Derneği, Uluslararası Af Örgütü–Türkiye, TİHV, Tarih Vakfı ve diğer bazı sivil toplum örgütlerinin kurucularındandır ve İstanbul Barosu üyesidir.
Nilgün Toker Kılınç, 1961’de Dinar’da doğdu. Lisans ve Yüksek Lisansını Ege Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde, doktorasını Paris VIII-Saint Denis Üniversitesi’nde tamamladı. Siyasal felsefe alanında çalışmaları yayınlandı. Ege Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde öğretim üyesi iken ‘Bu Suça Ortak Olmayacağız’ bildirisinin imzacılarından olması nedeniyle Şubat 2017’de ihraç edildi. İhracın ardından çalışmalarını TİHV-Akademi ve İzmir Dayanışma Akademisi bünyesinde ağırlıkla insan hakları alanında sürdürmektedir.
TİHV Kurucular Kurulu üyesi olarak “Türkiye İnsan Hakları Hareketi Konferansı” düzenleme kurulunda yer almakta ve halen TİHV yönetim Kurulu üyeliğini de sürdürmektedir. 2017’den beri Toplum ve Bilim Dergisi yayın yönetmenidir.
TİHV Kurucular Kurulu üyesi olarak “Türkiye İnsan Hakları Hareketi Konferansı” düzenleme kurulunda yer almakta ve halen TİHV yönetim Kurulu üyeliğini de sürdürmektedir. 2017’den beri Toplum ve Bilim Dergisi yayın yönetmenidir.
Nouneh Sarkissian, 1964 Yerevan’da doğdu. Yerevan Devlet Üniversitesi Filoloji Bölümü'nden mezun oldu. Daha sonra Birleşik Krallık’ta Open Üniversitesi’nde etkin yönetim kurslarına katıldı ve Chevening Üyesi olarak PRDU, Birleşik Krallık York Üniversitesi’nde çatışma önleme ve dönüşüm eğitimi aldı. Halen Yerevan’da Medya Girişimleri Merkezi'nin genel müdürü olarak çalışıyor.
Medya geliştirme alanında çalışan Sarkissian, gazeteci, yapımcı ve senarist olarak 25 yılı aşkın deneyime sahiptir. Mevcut işinde Sarkissian, çeşitli gazetecilik araçlarını kullanarak çok sayıda medya geliştirme ve iletişim projesi tasarlamış ve uygulamıştır; TV, radyo, belgesel ve multimedya prodüksiyonu; medya okuryazarlığı girişimleri; çatışma dönüşümünde medya ve farklı siyasi ve sosyal sorunlar ve medya araştırma projeleri hakkında farkındalık yaratma bunlardan bazılarıdır. Sarkissian ayrıca çok sayıda film festivalinde ve gazetecilik yarışmasında jüri üyeliği yaptı.
Medya geliştirme alanında çalışan Sarkissian, gazeteci, yapımcı ve senarist olarak 25 yılı aşkın deneyime sahiptir. Mevcut işinde Sarkissian, çeşitli gazetecilik araçlarını kullanarak çok sayıda medya geliştirme ve iletişim projesi tasarlamış ve uygulamıştır; TV, radyo, belgesel ve multimedya prodüksiyonu; medya okuryazarlığı girişimleri; çatışma dönüşümünde medya ve farklı siyasi ve sosyal sorunlar ve medya araştırma projeleri hakkında farkındalık yaratma bunlardan bazılarıdır. Sarkissian ayrıca çok sayıda film festivalinde ve gazetecilik yarışmasında jüri üyeliği yaptı.
Serra Yılmaz, İstanbul’da doğdu. Fransa’da psikoloji ve tiyatro eğitimi aldı. Dostlar Tiyatro Grubu’nun açtığı yarışmayı kazandıktan sonra ilk sahne deneyimini bu tiyatroda yaşadı. 1983 yılında Atıf Yılmaz’ın “Şekerpare” filmi ile sinemada rol almaya başladı. Atıf Yılmaz, Ömer Kavur, Zeki Ökten, Şerif Gören, Ümit Ünal ve Ferzan Özpetek gibi önemli yönetmenlerle çalıştı. 1997’de ilk tiyatro oyunu olan “Diğerlerinin Adı Ali”yi yönetti. Gerek tiyatro, gerek sinemadaki performanslarıyla pek çok ödül aldı. Sinema çalışmalarının yanı sıra İstanbul Şehir Tiyatroları’nda oyuncu, dramaturg ve sanat yönetmeni yardımcısı olarak 15 yıl çalıştı. 2005’te İtalya'da sinema ve TV projelerinin yanı sıra tiyatro yapmaya başladı. Halen hem Türkiye hem de farklı ülkelerde sinema ve tiyatro çalışmalarını sürdürmektedir.
Rakel Dink 1959’da Silopi’de doğdu. Ailesi, Ermeni Varto Aşireti’ndendir. 1968 yılında, Anadolu’da dağınık yaşayan Ermenileri bulmak ve çocukları eğitmek amacıyla yola çıkan İstanbul’lu bir grup Ermeni tarafından, köyünden 12 çocukla beraber, eğitim amacıyla İstanbul’a getirildi. İstanbul’da ilk geldikleri yer, Tuzla’daki Ermeni Çocuk Kampı’ydı. Orada tanıştığı Hrant Dink’le evlendi. Eşiyle birlikte, daha sonra ellerinden alınacak olan Tuzla Ermeni Çocuk Kampı’nda idareci oldu. 19 Ocak 2007’de eşi Hrant Dink gazetesi Agos’un önünde öldürüldü. Benzer acıların yaşanmaması için kurulan, demokrasi ve insan hakları için çalışan Hrant Dink Vakfı’nın başkanlığını yapıyor.