Shaharzad Akbar 1987 yılında, Afganistan’ın Cevzcan vilayetinde, bir taraftan Arap, bir taraftan Özbek bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. 1996–2001 yılları arasındaki Taliban iktidarı sırasında bir süre Pakistan’da mülteci olarak yaşadı. 2009’da ABD’deki Smith College’dan antropoloji alanında lisans, 2011’de Oxford Üniversitesi’nden kalkınma çalışmaları alanında yüksek lisans derecesi aldı.

2010 yılında Kâbil’de gençler tarafından kurulan QARA Danışmanlık şirketinin kurucu ortağı ve faaliyet direktörü olarak görev yaptı. Hür ve Adil Seçimler Vakfı’nda analist, BBC Afganistan’da gazeteci olarak çalıştı. 2014–2017 yılları arasında, Açık Toplum Vakıflarının Afganistan ofisinin yöneticisi olarak, barış inşası, insan hakları ve hoşgörüyü teşvik etme perspektifiyle sivil toplumu ve medyayı destekleme yönünde çalışmalar yürüttü. 2017 yılında, Dünya Ekonomik Forumu’nun ‘Genç Küresel Liderler’ listesinde yer aldı. 2017–2018 arasında Yüksek Kalkınma Konseyi’nde Afganistan Devlet Başkanı’nın kıdemli danışmanı olarak, üst düzey karar alma süreçlerinde kalkınma projelerine öncelik verilmesi için çalıştı. 2019–2022 arasında, Taliban tarafından kısa süre önce feshedilen Afganistan Bağımsız İnsan Hakları Komisyonu’nda başkanlık; 2018–2019 arasında UNESCO Afganistan’da kıdemli danışmanlık ve Ulusal Güvenlik Konseyi’nde Barış ve Sivil Koruma Başkan Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Ağustos 2021’de Taliban’ın yönetimi ele geçirmesinin ardından, pek çok Afganistan vatandaşı gibi, ülkesinden ayrılmak zorunda kaldı.

Washington Post, Newsweek, El Cezire ve CNN de dâhil olmak üzere çeşitli uluslararası yayın organlarında, Afganistan medyasında ve akademik dergilerde yazıları yayımlandı. Hâlen, İngiltere’deki Chatham House Uluslararası İlişkilerde Liderlik Akademisi üyesi olarak görev yapıyor ve Afganistan odaklı yeni bir insan hakları örgütü kurmak için çalışmalar yapıyor. Shaharzad Akbar, Taliban rejiminin, insan hakları, halkın siyasal ve toplumsal yaşama katılım hakkı, eğitim, sağlık, çalışma hakları, cinsel sağlık ve üreme sağlığı hakları ve ayrımcılıkla mücadele alanlarında süratli bir gerileme yaşattığı Afganistan’da, eğitim, ifade, örgütlenme, toplanma ve seyahat özgürlüklerine sert sınırlamalar getirilen kadınların ve kız çocukların seslerini bütün dünyaya duyurmak, ülkesinde hâkim olan cinsiyetçi ayrımcılığa son vermek ve bu vahim kadın hakları krizi karşısında kadınlar arası küresel dayanışmayla uluslararası toplumu harekete geçirmek üzere yılmadan çalışıyor.

Herkese merhaba ve selamlar,

Sözlerime Hrant Dink Vakfı'na ve saygıdeğer jüri üyelerine bu büyük onur için teşekkür ederek başlamak isterim. Vakfın harikulade çalışmalarını bildiğim için, bu inanılmaz ödüle layık görülmek en çılgın hayallerimin bile ötesindeydi. Gerçekten büyük bir şeref duyuyorum.

Bu ödüle layık görülmek birkaç sebeple benim için büyük önem taşıyor. Bu ödül Afganistan'da geçen yıl yaşanan ve sivil alanın kapanmasına ve kadınların insan haklarının tamamen gerilemesine yol açarak bir toplumsal cinsiyet apartheid'ına kadar varan olayların derin ve acı verici bir şekilde izlendiği bir döneme denk geldi. Böyle zor bir zamanda, bu platformu kullanarak Taliban'ın baskısına karşı her gün ülke içinde ve dışında mücadele eden Afganistan'ın cesur kadınlarına, özellikle de ülke içinde inanılmaz bir cesaret örneği sergileyen kadın aktivistlere dikkat çekmek istiyorum. Tüm takdir, hayranlık ve desteği gerçekten hak edenler onlar. Bunun yanında, Batı'da yerleşik kuruluşların ötesine geçerek daha geniş itibariyle bölgemizde faaliyet yürüten bir Vakıf tarafından tanınmaktan ve bu bağlantı sayesinde Türkiye'deki ilham verici insan hakları hareketiyle ilişkilerimizi pekiştirme fırsatı bulmaktan da ayrıca onur duyuyorum.

Afganistanlı bir aktivist olarak Hrant Dink'in mücadelesi benim için derin bir anlam taşıyor. Hrant Dink'in yolculuğu ve değişim için kapsayıcı bir hareket inşa etme konusundaki kararlılığı, çeşitliliği ve farklılıkları tanıyan, onurlandıran ve çatlaklar arasında köprü kuran uzun vadeli, düşünceli taban çalışmalarının önemini hatırlatmaktadır. Bu her yerdeki aktivistler için ilham kaynağı olmakla birlikte, özellikle de on yıllardır çatışma, parçalanma ve ayrımcılığa maruz kaldığımız ve topluca iyileşmenin yollarını bulmamız gereken Afganistan'daki bağlamımız için önemli. Hrant Dink'in çalışmalarını okurken bunun diaspora aktivistlerinin yapıcı rolü üzerine de düşündüm. Son birkaç aydır sürgünden çalışmanın getirdiği ikilemlerle boğuşuyorum. Afganistan dışından çalıştığım için, her zaman tam bağlamdan yoksun olduğumun ve savunuculuğunu yapabileceğim politikaların etkisini ilk elden deneyimleyemeyeceğimin farkında olmalıyım. Bu nedenle oynayabileceğim rol konusunda mütevazı kalmalı ve Taliban'ın vahşetine her gün meydan okuyan aktivistlerin ve toplulukların rehberliğini takip etmeliyim.

Kabil'in Taliban tarafından ele geçirilmesinin üzerinden bir yıldan fazla zaman geçti ve durum umutsuz görünüyor. Kadınlar eğitim, hareket özgürlüğü, istihdam ve siyasi katılım gibi yasal haklarını kaybetmiş durumda. Her sabah, Afgan kızlarının ortaöğretimden bir gün daha uzak kalması bana acı veriyor. Hayatlarının bir gününü daha Taliban tarafından dayatılan toplu hapis cezasıyla geçiriyorlar. Bu adaletsizliğin gelecek nesiller boyunca etkileri olacaktır.

Afgan kadınlar Taliban'ın sindirme ve şiddetine rağmen "ekmek, iş, özgürlük" talepleriyle sokaklarda yürüyerek bu baskıya meydan okuyor. Kadınlar sokaklarda yürümenin ötesinde, gizli okullar, kitap kulüpleri kurarak, geceleri taleplerini grafitilerle yazarak ve evlerinde protesto gösterileri düzenleyerek baskıcı kurallara meydan okuyor ve videolarını daha sonra sosyal medyada yayınlıyorlar. Taliban, kadınların barışçıl protestolarına acımasız bir baskı uygulayarak, muhalifleri ve aile üyelerini taciz ederek, yasadışı olarak gözaltına alarak ve işkence ederek karşılık verdi. Buna rağmen Afganistanlı kadınlar yılmıyor ve direnişe devam ediyor.

Diasporadaki Afgan kadınlar da kız kardeşlerini desteklemek için mücadele ediyor. Geçtiğimiz yılı Afganistan'ı gündemde tutmak ve Taliban üzerindeki baskıyı sürdürmek için dünyanın dört bir yanındaki siyasi liderlerin dayanışmasını harekete geçirmeye çalışarak geçirdik. Yabancı siyasi liderlerden gelen uluslararası tepkiler utanç verici ve yetersiz olsa da onlardan hesap sormaya devam edeceğiz. Ayrıca küresel feminist hareketi ve insan hakları hareketini de Afgan halkıyla dayanışmaya çağırıyoruz. Taliban'ın kadın düşmanlığını normalleştirmemeye çağırıyoruz. Sahadaki Afgan kadınların "ekmek, iş, özgürlük" ve tüm insan hakları için seslerini ve taleplerini yüksek sesle tekrar etmeye çağırıyoruz.

Biz Afganistanlı aktivistler, tüm kayıpların ardından, acıların ve bölünmelerin ortasında yeni bir yol çizmeye çalışırken, Hrant Dink'in güçlü sözlerini hatırlayacağım:

"Gelin önce birbirimizi anlayalım.

Gelin önce birbirimizin acılarına saygı gösterelim.

Gelin önce birbirimizi yaşatalım.”

Birbirimiz için ışığı açık tutmanın bir yolunu bulalım. Hrant Dink'in ve Afganistan'daki inanılmaz kadın protestocuların yaptığı gibi adaletsizliğe karşı boyun eğmeden duralım. Dayanışma ve iyileştirmeye olan bağlılığımızı her gün yenileyelim.

Teşekkür ederim.