1979 yılında, insan hakları ihlalleri davalarında toplumun farklı kesimlerine yardım etmek amacıyla, profesyonel hukukçular tarafından kuruldu. Kolombiya'da aşırı muhafazakâr ve militarist hükümet politikalarının egemen olduğu dönemlerde keyfi tutuklama, yargısız infaz, işkence, zorla kaybetme davalarına baktı. Adını, insan hakları ve demokrasi savunucusu, Kolombiyalı ünlü avukat José Alvear Restrepo'dan aldı.
Grup, Devrimci Kolombiya Silahlı Güçleri (FARC) ile devlet güçleri arasında 1960’larda başlayan yoksulluk, siyasi dışlanma ve uyuşturucu ticaretine bağlı çatışmaların 2016’da tarihî barış antlaşmasının imzalanmasıyla inşa edilen barış sürecinde aktif rol oynadı. Çatışmaların ardından geçiş dönemi adalet sürecine katkıda bulundu. Sosyo-politik şiddetin tarihsel dayanaklarını ve çatışmaların arkasındaki hakikati ortaya çıkaran emsal mahkeme kararları alınmasını sağladı. Tarafların siyasi katılım hakkını teşvik eden faaliyetler yürüttü. Öldürülen insan hakları savunucularının ve sendika liderlerinin davalarını üstlendi. Kolombiya’daki yerli halkların toprak haklarının korunması konusunda olduğu gibi, bu savunmasız yerli toplulukları yargıda temsil etmeye özel önem verdi.
Son yıllarda, Afrika kökenli, köylü ve yerli topluluklarla birlikte çalışıyor ve onların topraklarını maden çıkarma faaliyetlerine karşı koruyor. İklim krizi bağlamında insan hakları ihlalleri konusunda çok uluslu şirketlerin sorumluluk alması amacıyla uluslararası bir hukuki çerçevenin oluşturulmasını destekliyor.
Pek çok uluslararası kurum ve meslek örgütü tarafından desteklenen grup, İşkence Karşıtı Dünya Koalisyonu, Uluslararası Ceza Mahkemesi Koalisyonu ve Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu gibi pek çok kuruluşla birlikte çalışıyor. Hakikati açıklığa kavuşturma adına yaptığı çalışmaların yanı sıra çatışma sürecine dair hafızayı korumaya, sürecin insan hayatı üzerindeki etkilerini görünür kılmaya yönelik çabaları için ulusal ve uluslararası pek çok ödül aldı.
Grup ve üyeleri, Kolombiya'nın istihbarat örgütü tarafından yasadışı olarak izlendi, tehdit edildi. Karalama kampanyalarında hedef gösterildi, asılsız suçlamalara maruz kaldı. Faaliyetleri durdurulmaya çalışıldı. Saldırılara ve siyasi engellere rağmen grup avukatları, hayatî riskleri göze alarak çalışmalarına devam etti.
İyi akşamlar,
José Alvear Restrepo Avukatlar Kolektifi (CAJAR) olarak bu ödüle layık görülmüş olmaktan ve bugün burada sizlerin huzurunda bulunmaktan büyük bir gurur duyuyoruz. Bugün burada hem kendi kolektifimiz adına hem de ülkemizde barış, adalet, demokrasi, insan hakları, sağlıklı bir çevrenin savunulması ve daha adil ve eşitlikçi bir toplum inşa edilmesi için çalışan yüzlerce insan hakları savunucusu adına bulunuyoruz.
Kolombiya tam bir tezatlar ülkesi. Son derece verimli topraklara sahibiz, biyolojik çeşitlilik açısından dünyanın en zengin ikinci ülkesiyiz. Belki de tam da bu sebepten, Güney Yarımküre’deki bir çok ülke gibi, bunun bedelini ödeyen, çok uluslu şirketlerin doymak bilmez iştahları nedeniyle doğal kaynakları sınırsız bir şekilde yağmalanan bir ülkeyiz. Bu şirketler, doğanın ve doğayı koruyan halkların ve toplulukların göreceği zararı hiçe sayarak, zengin ekosistemlerin yağmalanmasından, tahrip edilmesinden ve servet birikiminden yana oldular.
Geçtiğimiz elli yıllık bir süre zarfında, kıta Amerikasındaki en güçlü insan hakları hareketlerinden birini inşa ettik. Ne var ki, Kolombiya, insan ve çevre hakları savunuculuğu yapanlar için dünyadaki en tehlikeli ülkelerden biri olabilir. Hak savunuculuğu yapmanın çok büyük bir bedeli var. Sadece bu yıl, 100’den fazla insan hakları savunucusu katledildi. Yüzlercesi tehdit edildi, birçoğu ya sürgünde ya hapiste ya da yaşamı, toprağı, çevreyi, barışı ve herkesin hakkını savundukları için adil olmayan bir şekilde yargılanıyor. Bu ödülü, Kolombiya’daki tüm hak savunucularına adıyoruz, çünkü onlar bizim ilham, cesaret ve umut kaynağımız.
2016 yılında, altmış yılı aşkın bir süredir devam eden silahlı çatışmaya son vermek amacıyla, dünyanın en eski gerilla hareketlerinden Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC) ile bir Barış Anlaşması imzalandı. Bu Anlaşmayı büyük bir umutla ve bizden sonraki nesiller için daha iyi bir gelecek inşa edebilme beklentisiyle karşıladık. Ancak, bundan önceki hükümetin Barış Anlaşmasının gereklerini yerine getirmekte gecikmesi ve diğer çatışma ve şiddet türlerinin güçlenmesi nedeniyle, bu süreç hiç de kolay olmadı. Uluslararası Kızılhaç Komitesi’ne (ICRC) göre, Kolombiya’da halihazırda en az dört silahlı çatışma yaşanıyor: Ulusal Ordu ile farklı gerilla grupları arasında, gerilla grupları ile paramiliter gruplar arasında, uyuşturucu kaçakçılığı ile güçlü bağları olan diğer gruplar arasında.
Ancak, Kolombiya halkları cesur ve inatçıdır. Pandemi döneminde, devam eden yoğun militarizasyona rağmen, ülkenin dört bir yanından binlerce insan sokaklara döküldü; bir halk ayaklanmasına imza atarak, kemikleşmiş ekonomik eşitsizlikler, yoksulluk, ekonomik ve sosyal haklara erişememe gibi sorunlar karşısında değişim taleplerini dile getirdi. Dar gelirli kesimlerden gençlerin başını çektiği bu protestolar, farklı kesimlerin katılımıyla alabildiğince renkliydi ve hiç ivme kaybetmeden devam etti. Gençler korkmuyordu, çünkü kaybedecek hiçbir şeyleri yoktu ve talep edecekleri çok şey vardı. Birçoğu hayatını kaybetti, bazıları gözlerini kaybetti ve yüzlercesi insanlar için en değerli olan şeyi, özgürlüklerini kaybetti. Yine de baskı ve engellemeler seslerini susturamadı.
Bu kitlesel eylemler, bir değişime işaret ediyor ve bir mesaj veriyordu: “bu ekonomik modelin değişmesini talep ediyoruz, küçük bir grup büyük ayrıcalıklara sahip olurken ve [çoğunluğun] tüm kayıpları pahasına zenginleşirken, gençlerimizin önüne konan tek fırsatın başlatmadığımız bir savaşa katılmak olmasından bıktık”.
Üç yıl boyunca devam eden protestoların ardından, ilk kez değişim için alan açan, demokrasiyi ve insan haklarını güçlendirme taahhüdünde bulunan, silahlı gruplarla yeniden müzakere arayışına giren, insan güvenliğini gerçek anlamda sağlayarak tam bir barışa ulaşmayı hedefleyen bir hükümetin ortaya çıkması için yeterli toplumsal zemin oluştu. Burada kastedilen hedefi şu şekilde yorumlamak mümkün: Sosyal, çevresel, ekonomik ve kültürel politikalar aracılığıyla, insanların, doğanın ve tüm canlı varlıkların, özellikle dışlanmış ve ihmal edilmiş kesimlerin - ve Afrika kökenli kadın çevre savunucusu ve bugün Kolombiya’nın Devlet Başkan Yardımcısı olan Francia Márquez Mina’nın deyimiyle - “kimsesizlerin” korunması. Ülke olarak bir kez daha, sözde uyuşturucuyla mücadele savaşından yaşam hakkının korunmasına geçmemizi sağlayacak bir barışı tahayyül edebiliyoruz.
Ancak biliyoruz ki böylesi bir değişimi hayata geçirecek olan hükümet değil, hakları savunmak ve güvence altına almak için çaba gösteren insanlar, toplumsal hareketler ve ülke çapında var olan örgütlerdir. Ortaya koydukları kararlılık, bağlılık ve mücadele ruhu ile gerçek dönüşümü sağlayacak olan onlardır.
Bugün Hrant Dink Vakfı tarafından layık görülmüş olduğumuz bu ödülü almaktan büyük bir onur duyuyoruz. Bu ödül, insanları, toplulukları, kendileri ve toprakları için mücadele eden herkesi mücadelelerine devam etmeye teşvik ediyor. Aynı zamanda, insan hakları avukatları olarak, son 45 yıl boyunca yapmış olduğumuz gibi, bu alandaki deneyimlerimizi paylaşmaya, hukuku haklı davalarımızın hizmetine sunmaya, siyasi soykırımların mağdurlarının haklarının tanınması için çalışmaya devam etme yönünde bizleri cesaretlendiriyor.
Videoda da gördüğümüz üzere, bu siyasi karar hem bizim hem de ailelerimizin huzuruna mal oldu. Son derece basit bu katkımız nedeniyle – yaşamı savunmamız nedeniyle – taciz edildik, tehdit edildik, hukuksuz bir şekilde gözetlendik, takip edildik, damgalandık. Tıpkı toplumsal barışın sağlanması ve Ermeni Soykırımı’nın tanınması için mücadele etmiş olan Hrant Dink gibi.
Ne yazık ki, bu olayların artık geçmişte kaldığını söyleyemiyoruz. Son yıllarda, barış anlaşmasına ve yeni hükümete rağmen, kolektifimizin üyeleri ve aileleri, mahkemelerde verdikleri mücadele, eğitim faaliyetleri ve barış inşası modelleri geliştirme alanındaki çalışmaları nedeniyle tehdit ve tacizlere maruz kaldı.
Daha önce pek çok cesur kadın ve erkeğe verilmiş olan bu ödülle onurlandırarak, aynı zamanda, bizi bir kolektif olarak ve bireysel olarak ortadan kaldırmak isteyenlerin saldırılarından da korumuş oluyorsunuz. Bu ödül, dayanışmanın sınır tanımadığının bir kanıtı. Eğer yaşam ve insanlık onuru için yürüttüğümüz bu mücadeleyi güçlendirirsek, kız ve erkek çocuklarımız için başka bir dünya mümkün olabilir. Bu fikirden ve ödülden aldığımız güçle, umut etmeye, hayal kurmaya devam edebileceğiz ve bu sayede bir gün sürgün yolunu seçmek zorunda kalmayacağız.
Bugün, sizler sayesinde ve dünyanın dört bir yanından uzanan pek çok dayanışma eli sayesinde, hala hayattayız ve hala Kolombiya’da onurlu bir yaşam, barış ve adalet için mücadele etmeye devam ediyoruz. Bu savaşın, bir daha yeniden başlamaksızın, tamamen ve kesin surette sona ermesini diliyoruz.
Hepinize çok teşekkür ederiz.