Hrant Dink Vakfı tarafından 21 Aralık 2017 Perşembe günü, Sosyal Bilimler Lisansüstü Öğrenci Çalıştaylarının birincisi düzenlendi. Bu çalıştaylarda, Ermenilerin tarihi ve kültürü gibi Ermeni Araştırmaları kapsamına giren konularda Türkiye’de tamamlanmış yüksek lisans ve doktora tezlerinin tartışmaya açılmasının ve araştırmacılar arasındaki diyaloğun pekişmesinin sağlanması amaçlanmaktadır. Yapılan ilk çalıştayda, Ermeni kimliğinin geçmişi ve bugünüyle ilgili üç yüksek lisans tezi tartışıldı.

İlk olarak Seda Özdemir’e ait, Boğaziçi Üniversitesi Atatürk Enstitüsü’nde 2010 yılında tamamlanan “Türkiye’de Çağdaş Ermeni Edebiyatı: Ermeni Kimliği ve Tarihinin Edebî Temsili” başlıklı tez tartışıldı. Özdemir, tezinde, bir tarihçi olarak edebiyat metinlerini incelediğini ve Ermeni yazarlar tarafından yazılan Türkçe metinleri tarihsel olarak anlamlandırdığını belirtti. Bu metinleri, tahakküme karşı direnen, hayatta kalmaya çalışan bir azınlık grubunun edebiyatı olarak kategorize ederken, bu metinlerin yazarlarının kesintiye uğrayan Ermeni tarihini yeniden yazma gayreti içinde bulunduklarını ve bu sayede Ermeni kimliğini edebiyat yoluyla tarihselleştirdiklerini vurguladı. Bu yazarları iki gruba ayıran Özdemir, Anadolu kökenli olan ilk grupta Mıgırdiç Margosyan, Agop Arslanyan ve Kirkor Ceyhan’ın, ikinci grupta Karin Karakaşlı, Markar Esayan, Kevork Kirkoryan gibi şehirli ve genç yazarların metinlerini değerlendirerek, hem mekân hem de kuşak ayrımı üzerinden Ermeni kimliğinin ele alınma biçimlerini aktardı. Özdemir’in tezini ise Şehir Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden öğretim üyesi Mehmet Fatih Uslu değerlendirdi. Uslu, tezin Ermeni edebiyatı alanına önemli bir katkı sunduğunu vurgulayarak, önerilerini sundu. Uslu, Türkiye’deki Ermeni edebiyatını sadece Türkçe yazan yazarlar üzerinden incelemenin kısıtlarına değinerek, bazı yazarların ilk önce Ermenice yazdıklarını ve bunun göz ardı edilmemesi gerektiğini hatırlattı. Bu sebeple, Türkiye’de yaşayan Ermeni yazarların çift dilde ve tek dilde (Ermenice veya Türkçe) yazan yazarlar olarak kategorize edilmelerinin daha uygun olacağını belirtti. Ermeni edebiyatında taşra/köy edebiyatı olarak adlandırılan geleneğin 1880’lere kadar gittiğini, bu tarihsel arkaplanın birinci grupta yer alan yazarlara etkisi üzerine düşünmek gerektiğini söyledi.

İkinci olarak, Can Özden’e ait, Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nde 2014 yılında tamamlanan “Anadolu’da Ermeni Olmak: Kayıp ve Telafi Anlatıları” başlıklı tez tartışıldı. Özden, tez çalışması için, Anadolu doğumlu, İstanbul’da yaşayan yirmi üç kişiyle sözlü tarih görüşmesi yaptığını ve bu görüşmeleri cinsiyet, memleket ve sınıf parametreleri üzerinden değerlendirdiğini aktardı. Sözlü tarih yöntemine dair sahada yaşadığı zorlukları da aktaran Özden, bazı görüşmelerde güven kazanmak için birden fazla mülakat yapmak zorunda kaldığını anlattı. Görüşmelerde öne çıkan ana temanın kişisel hayat hikayelerinin 1915’in bir parçası olarak anlatılması olduğunu belirtti. Görüşmecilerin hikayelerinde mücadele ve direniş temalarının etkili olduğunu ve özellikle Anadolu’da yaşarken, din değiştirme, göç ve evlilik gibi bazı hayatta kalma stratejileri geliştirdiklerini vurguladı. Görüşmelerde cinsiyet temelli bir farklılığın izinin sürülebildiğini, kadınların daha bireysel anlatılar benimsediklerini ve kadınların anlatılarında Ermeni kimliğine ek olarak baba ya da kardeşe isyan temasının görüldüğünü aktardı. Erkek görüşmecilerin daha çoğulcu bir dil kullanarak makro anlatıları kişisel hayat hikayeleriyle birleştirdiklerini gözlemlediğini belirtti. Can Özden’in çalışmasını Bilgi Üniversitesi Tarih Bölümü’nden öğretim üyesi Bülent Bilmez değerlendirdi. Özden’in alan çalışmasıyla, kendi hayatı ve gelişimini birleştirdiğini ve özgün bir soru ortaya çıkarıp onun üzerinden meseleyi tartıştığını belirten Bilmez, yöntemsel olarak karşılaşılması olası sorunlara dikkat çekti. Sözlü tarih anlatılarının deneyim açısından kaynak teşkil edebileceğini ama deneyim ile öğrenilmiş, aktarılmış bilginin iç içe geçebileceğini ve bunun ayırt edilmesinin zor olduğunu vurguladı. Anadolu’dan İstanbul’a gelenlerin kişisel hikaye ve deneyimlerinin o bölgelerin tarihini anlamak açısından da ufuk açıcı olabileceğini ekledi. Bu kişilerin gözünden 1960’ların ya da 1970’lerin Anadolusunun tarihinin yazılabileceğini söyledi. Özden, sözlü tarih ve öğrenilmiş bilgi meselesine dair, ne yaşandığından ziyade meselelerin nasıl çerçevelenip anlatıldığını önemsediğini ve tezde onu yansıtmaya çalıştığını söyledi.

Son olarak, Hilal Ünal’a ait, 2015 yılında Bilgi Üniversitesi Kültürel Çalışmalar Bölümü’nde tamamlanan “Türkiye'de Geçmiş İçin Kolektif Özürler; Özür Diliyorum Kampanyası ve Dersim Özrü Örneği” başlıklı tez tartışıldı. Ünal, geçmişte yaşananlara dair dilenen kolektif özürlerin değerlendirilmesinde, yapılan yanlışın açık tarifi ve kabulü, samimi bir pişmanlık gösterme ve yanlışın telafisine yönelik mekanizmaların geliştirilmesi gibi kriterler olduğunu ve dilenecek özürlerin değerlendirilmesinde bunların dikkate alınması gerektiğini söyleyerek başladığı tez sunumunda, Aralık 2008’de bir grup aydın tarafından başlatılan ‘Özür Diliyorum Kampanyası’nı ele aldı. Kampanyaya dair hem resmi hem de sivil tepkileri inceleyen Ünal, metnin önemli bir adım olduğunu ancak muğlak bir dil ile yazılmasının ve metinde soykırım kelimesinin kullanılmamasının çeşitli eleştirileri beraberinde getirdiğini belirtti. Ünal’ın çalışmasını Graz Üniversitesi Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Merkezi’nden öğretim üyesi Kerem Öktem değerlendirdi. Öktem, tezde anlatılan Türkiye’nin bugünün Türkiye’sinden oldukça farklı koşullara sahip bir Türkiye olduğunu, bu sebeple bu tezin toplumsal hafıza açısından önem arz ettiğini söyledi. Çalışmanın bu bakımından önemli bir inceleme olduğunu belirten Öktem, çalışmanın literatür kısmında ele alınan özürlerin Hristiyan ve Yahudi geleneklerine dair incelemelere dayandığını, ancak Sünni Müslüman geleneğin özür konusundaki yaklaşımının eksik olduğu eleştirisini getirdi. Öktem ayrıca, devletten ziyade toplumlar arası barışın nasıl sağlanabileceğinin düşünülmesinin önemini vurguladı.

Çalıştaya farklı üniversitelerden lisansüstü öğrencileri ve öğretim üyeleri de izleyici olarak katıldı ve tartışılan tezlere dair görüşlerini sundular. Üç yüksek lisans tezinin değerlendirme ve tartışılması sırasında, gelecekte yapılacak çalışmalara yöntemsel öneriler sunuldu. Yalnızca tek kimliğe odaklanan çalışmaların meseleyi anlamakta sınırlılıkları olduğu, farklı kimlik ve kategorilerin göz ardı edilmemesi gerektiği üzerinde ortaklaşılan temalardan biriydi. Yapılacak çalışmalarda, cinsiyet, sınıf ve etnik kimlik gibi kategorilerin birbirinden ayrıştırılmadan, kesişimsel ve bütüncül bir şekilde ele alınmasının ufuk açıcı olabileceği vurgulandı. Ayrıca, yapılacak çalışmalarda literatüre katkı yapmayı hedefleyen bir bakış açısının benimsenmesinin önemli olduğu dile getirildi.