'Medyada Nefret Söyleminin İzlenmesi' çalışması kapsamında hazırlanan Medyada Nefret Söylemi ve Ayrımcı Söylem 2017 Raporu’nun tanıtım paneli Bekir Ağırdır’ın moderasyonunda, 19 Nisan 2018’de Havak Salonu’nda yapıldı. Panelde, 2017 yılına dair medya izleme verilerinin ve yıl içinde öne çıkan iki konu seçilerek hazırlanan Yazılı Basında 'Gâvur' Söylemi ve Medyada Suriyeli Mültecilere Yönelik Ayrımcılık: Yanlış Bilgilendirme ve Çarpıtma başlıklı ayrımcı söylem raporlarının bulguları paylaşıldı.

Panelin videosu

 

KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır, açılış konuşmasında medyanın nefret söylemi ve ayrımcı söylemin yeniden üretilmesinde ve dolaşıma girmesindeki rolünü vurguladı. Ağırdır, medyanın söylemin yalnızca yansıtıcısı olmadığına aynı zamanda meşrulaştırıcısı olduğuna dikkat çekti. Bununla birlikte medyanın tek sorumlu olarak işaret edilemeyeceğine vurgu yapan Ağırdır, toplumsal belleğin ve önyargıların üzerine gidilmesi gerektiğini belirtti. Ağırdır, gündelik hayatta bilginin ve bilgi kaynaklarının çoğaldığına ancak güvenilir bilgiye erişimi sağlayan referans kaynaklarının kaybedildiğine değindi.

Bekir Ağırdır’ın ardından söz alan Proje Araştırmacısı Şeyma Özkan, ulusal, etnik ve dinî kimlik odaklı, ‘Medyada Nefret Söyleminin İzlenmesi’ çalışmasının 2017 yılı bulgularını, gündem maddelerine, hakkında en çok nefret söylemi üretilen gruplara ve nefret söylemi içeren örneklere odaklanarak aktardı. Özkan, araştırma kapsamında 2017 yılı yazılı basınında ulusal, etnik ve dinî kimlikleri hedef alan 5296 metin tespit edildiğini ve hakkında en çok nefret söylemi üretilen ilk üç grubun Yahudiler, Suriyeli mülteciler ve Ermeniler olduğunu ifade etti. Özkan bazı kimliklere yönelik gündemden bağımsız bir düşmanlık algısı olduğunu belirtti. Bununla birlikte, Myanmar’da Arakanlı Müslümanlara yönelik saldırılar nedeniyle 2017 yılında hakkında en çok nefret söylemi üretilen gruplardan biri olan Budistler örneğinde olduğu gibi belli gruplara yöneltilen nefret söyleminin ülke ve dünya gündemiyle doğrudan ilişkili olduğuna da dile getirdi.

Son olarak, Araştırma Koordinatörü Funda Tekin, 2017 raporunun içinde yer alan iki ayrımcı söylem raporunun bulgularını paylaştı. Tekin, tarihsel, sosyolojik ve dilbilimsel olarak çeşitli çağrışımlarla yüklü olan ‘gâvur’ kelimesinin, Müslüman olmayan kimliklerin merhametsizlik, zalimlik ve düşmanlıkla ilişkilendirildiği bir bağlamda kullanılmasına dikkat çekti. Kavramın kullanımının siyasi gündemle doğrudan ilişkili olduğunu belirten Tekin; dinî referanslar ve tarihsel düşmanlık algısıyla bağlamın nasıl inşa edildiğine ve kavramın siyasi bir propaganda aracı olarak kullanımına değindi. Tekin ardından, Suriyeli mültecilerle ilgili haberlerde çarpıtmanın ve yanlış bilgilendirmenin, onlara yönelik ayrımcılığı nasıl tetiklediği ve yaygınlaştırdığıyla ilgili tespitleri aktardı. İlk olarak, kamuoyunu etkileme gücü olan siyasi figürlerin, Suriyelileri araçsallaştıran mülteci karşıtı söylemlerinin medya tarafından da sıklıkla tekrarlandığına ve yeniden üretildiğine vurgu yaptı. Aynı zamanda, toplumsal sorunların doğru bir şekilde algılanmasının önüne geçerek bu sorunların yarattığı öfkenin sisteme veya sorumlulara değil ‘günah geçisi’ olarak işaretlenen mültecilere yöneldiğini ifade etti. Adli haberlerde ise tekrarlayan bir şekilde Suriyeli kimliğinin suç ile ilişkilendirdiğini ifade eden Tekin, Suriyelilere dair önyargıların oluşmasında medyanın etkisine dikkat çekti. Sosyal medyada yanlış bilgilerin daha hızlı ve tehlikeli bir şekilde yaygınlaştığına dikkat çeken Tekin, sosyal medyanın aynı zamanda karşı/alternatif söylemin üretilip dolaşıma sokulabileceği bir araç olduğunu da hatırlattı. Panel, izleyicilerin katılımıyla gerçekleşen soru-cevap bölümüyle sona erdi.