Hrant Dink Vakfı’nda 24 Ocak 2020’de birincisi düzenlenen atölyede, yerel yönetim çalışanları, sivil toplum uzmanları ve akademisyenler ile Yunanistan ve Türkiye’de yerel yönetimlerin mültecilere yönelik ayrımcılıkla mücadele ve bir arada yaşam ile ilgili çalışmalarını konuşmak ve iş birliğine alan tanımak için bir araya gelindi.

Atölyenin katılımcıları, Giorgios Kaminis (Yunan Parlamentosu, Atina eski Belediye Başkanı), Panagiotis Exarchos (danışman), Ayşe Köse Badur (Sabancı Üniversitesi), Aslı Arslan (Hayata Destek Derneği), Murat Utku (gazeteci), Halil İbrahim Akıncı (Sultanbeyli Belediyesi, Mülteciler Derneği), Sinem İçöz (T.C. Dışişleri Bakanlığı Avrupa Birliği Başkanlığı), Demet Özkan Baltat (T.C. Dışişleri Bakanlığı Avrupa Birliği Başkanlığı), Aydın Söylemez (Beşiktaş Belediyesi Yabancılar Danışma Merkezi), Burcuhan Şener (Marmara Belediyeler Birliği Göç Politikaları Merkezi), Fulya Memişoğlu (Yıldız Teknik Üniversitesi), Ulaş Sunata (Bahçeşehir Üniversitesi), Simten Birsöz İnanç (İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Şişli Belediyesi), Gamze Tosun (Hrant Dink Vakfı) oldu. 

Atölyede ilk olarak, göç yönetiminde yerel yönetimlerin rolü tartışıldı. Günümüzde insani yardım alanında yerelleşmenin öne çıkmasıyla, belediyelerin etkin kent politikaları üretmesi ve göç yönetiminde söz sahibi olması gerektiği vurgulandı. Yunanistan’dan farklı olarak, Türkiye’de mültecilerin neredeyse tamamının kentlerde yaşadığı ve ‘kent mültecileri’ kavramının öne çıktığı ifade edildi. Bu nedenle, belediyelerin, mültecilere hizmet ederken kent hakkını temel almalarının önemine dikkat çekildi. Yerel yönetimlerin, merkezi hükümet yapılarının yerel yönetimlere yeterli alan açmaması ve mevzuat ve yasal düzenlemelerde önlerine çıkan kısıtlar nedeniyle yaşadığı zorluklar ve çözüm önerileri konuşuldu.

Atölyenin diğer konusu, ayrımcılıkla mücadele ve sosyal uyum alanında yerel yönetimlerin çalışmalarıydı. Medyanın ve kamuoyunda öne çıkan söylemlerin mültecilere yönelik ayrımcılığı ve nefreti körüklemesi tartışıldı. Mültecilerin yaşadıkları güvensizlik hissi ve geleceğe dair belirsizliğin, birlikte yaşam faaliyetleri planlanırken göz önünde bulundurulması gerektiği ifade edildi.  Bu bağlamda, kentlerin yapısına uygun sosyal uyum faaliyetlerinin, bütüncül ve kapsayıcı politikalar aracılığıyla sağlanması gerektiği belirtildi. Bu politikalar çerçevesinde ise sadece uyuma yönelik değil istihdam, eğitim gibi alanları kapsayacak çalışmaların yürütülmesi ve iş birliği ve koordinasyonun önemi vurgulandı.