Türkiye ve dünya tarihi toplumsal tartışmalara sebep olan, yıkılan, kaldırılan, sansürlenen ve yerinden edilen pek çok heykel ve anıtlarla dolu. Özellikle George Floyd olaylarının ardından Amerika Birleşik Devletleri’nde konfederasyon ve köleci liderlerin anısına yapılan heykellere ve anıtlara gelen tepkilerin artması ve hız kazanması; heykel, siyaset ve toplum ilişkisinin tekrardan sorgulanmasına yol açtı.

23,5 sohbet dizisinde sanatçı, insan hakları savunucusu; ‘Atatürk Heykelleri: Kült, Estetik, Siyaset’ kitabının yazarı Aylin Tekiner ve gazeteci-yazar, ‘Kaldırın Şu Heykeli Buradan’ kitabının yazarı Belma Akçura’nın katılımıyla dünyada başlayan bu tarih sorgulamasının heykellere olan etkisini, heykel ve anıtların bizlere neler anlattığını, Türkiye toplumunun heykellerle olan ilişkisini, bu ilişkiyi siyaset üzerinden nasıl okuyabileceğimizi ve önümüzdeki dönemde küresel çapta, kamu vicdanını rahatsız eden heykellerle ilgili bizleri nelerin beklediğini konuştuk.

Konuşmada anıtların sadece estetik kaygı ve sanat yönünden ele alınmaması gerektiğini savunan Aylin Tekiner, bunların siyaset biliminin önemli bir girdisi olduğunu ve ulus devlet sürecinde, özellikle de propaganda dilinde anıtların önemine dikkat çekti. Aylin Tekiner, Türkiye'de Cumhuriyet dönemiyle başlayan heykel ve anıt üretiminin rejim ideolojisiyle birlikte Atatürk heykeli ve anıtı patlamasına neden olduğuna dikkat çekti.  Darbelerin ve siyasal kırılmaların aracı haline gelen heykellerin günden güne estetik standardı düşük, sadece devletin varlığını işaret eden beton parçaları haline geldiğini aktardı. Kamusal alanda sansürlenen ve kamu vicdanını rahatsız eden heykellere karşı olan genel sessizlik ve tepkisizliğin sebebini toplumların derinlerine işlemiş, geçmiş travmalarla yüzleşememenin getirdiği vandallığın bir sonucu olarak görebileceğimizden bahseden Tekiner George Floyd sonrasında Amerika Birleşik Devletleri’nde ve Avrupa’da başlayan heykellerin ve anıtların kaldırılması, kamusal alanlardaki isimlendirmelerin değişmesi ve karşıt anıtların yaygınlaşmasıyla başlayan tarih sorgulamasının bir dönüşüme yol açabileceğine değindi.  Aylin Tekiner heykel piyasasının fabrikasyonlaşmasının ve heykeltraşların üreten konumundan ileten konumuna sıkışmasının Türkiye için bu değişimin önündeki zorluklardan sadece birkaçı olduğunu vurguladı.

Belma Akçura ise gazetecilik geçmişinden yola çıkarak medyada satır aralarında kalmış heykellerin ve anıtların trajikomik hikayelerinin insanın sadece heykelle olan ilişkisini belirlemediğini, devlet ve insanın birbirleriyle ilişkisini anlamak için önemli bir araç olduğunu vurguladı. Akçura kitabının araştırma sürecinde keşfettiği Ankara’nın simgesi sayılan Hitit Güneşi Anıtını siyaset ve heykelin iç içe geçmişliğine bir örnek olarak sundu. Belma Akçura Türkiye toplumunun heykelle olan ilişkisinin Avrupa ve Amerika’ya kıyasla Orta Doğu ve Balkan ülkelerine daha çok benzediğini, heykelin sanattan ziyade siyasi amacıyla ön planda olduğu ve ülkelerin tarihinin var oluşunun bir göstergesi olarak görüldüğünü ifade etti. Batı ülkelerinde tarihin sorgulanmasıyla başlayan ve tarihi alaşağı etmek amacıyla devam eden, aktivistlerin heykelleri kaldırması veya zarar vermesinin, Türkiye’de heykellere karşı yapılan vandallıktan farklı olduğunu söyleyen Akçura son 20 yılda heykellerin biçimi ve amacında görülen değişimin, şehirlerin oturmuş ve gelenekselleşmiş estetik ve güzellik algılarını giderek yok ettiğini, yerine çirkin yapılar bıraktığını ve  bu durumun heykeli amaçsız nesnelere indirgediğini belirtti.

Konuşma sırasında ele alınan tüm konulara erişmek için aşağıdaki sorulara tıklayarak yanıtlarını dinleyebilirsiniz.