Türkiye ve Türkiye dışından sivil toplum profesyonelleri, akademisyenler, uzmanlar ve insan hakları aktivistlerinin katılımıyla sivil toplumdaki temel yaklaşımları, sivil toplumun sınırları ve sorumluluklarını, farklı kimlikler etrafında örgütlenmesini, sivil alanın değişen yüzlerini, Türkiye'de sivil toplum algısını, filantropi ve sivil toplum kuruluşlarının iç dinamiklerini tartıştığımız çevrimiçi panel serisine 530’un üstünde dinleyici katıldı.
İnsan hakları alanında çalışan konuşmacıların katıldığı panel serisinin videolarını "play/oynat" ikonuna basarak izleyebilirsiniz.
18.00-19.00
Nilgün Arısan Eralp - Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı
“Sivil Toplum Ekran Paylaşıyor” isimli panel serisinin açılış konuşmasını Yale Üniversitesi’nden Prof.Dr. Samuel Moyn yaptı. İnsan hakları kavramının geçirdiği dönüşümler ve geleceği konularının ele alındığı panelin moderatörlüğünü, TEPAV AB Enstitüsü Direktörü Nilgün Arısan Eralp üstlendi.
Prof. Dr. Samuel Moyn, konuşmasına Çek insan hakları aktivisti Zdena Tominová’nın hikâyesiyle başladı. Ülkesinde insan hakları alanında savunuculuk faaliyeti yürüttüğü için şiddet gören ve sürülen Tominová, Batılı aktivistlere yaptığı bir konuşmada sosyalizmin insan haklarına gölge düşürmek amacıyla kullanıldığını dile getirmiştir. Ancak buna rağmen aktivist Zdena Tominová, sosyalizmi var olan ekonomik ayrıcalıkları ortadan kaldırması dolayısıyla sevdiğini açıklamıştır. Bu hikâyenin ardından Moyn, bir tarihçi olarak özellikle sosyal haklar ve insan hakları arasındaki ilişkiyi incelediğini belirtti. 19. yüzyılın uluslar özelinde ve küresel olarak bir eşitsizlik çağı olduğunu anlatan Moyn, İkinci Dünya Savaşı sonrasında milliyetçiliğin zaferi ile refah devletinin ortaya çıktığını ifade etti. Refah devletinin bir sosyal ve iktisadi haklar politikası yürüttüğünü öne çıkaran Moyn, bu dönemde sivil toplumun sendikalar ve sosyalist partilerden ibaret olduğunu ve aslında bugün anladığımız anlamda bir insan hakları hareketinin bulunmadığını açıklayarak konuşmasına devam etti. İnsan hakları hareketlerinin neoliberal dönemde daha belirgin hale geldiğini aktaran Moyn, aktivizm olarak benimsenen değerlerin neoliberalizm ile ilişkisinin incelenmesi gerektiğini söyledi. İnsan hakları hareketinin bugün yoğunlukla statü eşitsizlikleri ve temel haklara odaklandığını vurgulayan konuşmacı, sosyal ve iktisadi hakların unutulmaya yüz tuttuğuna dikkat çekti.
Son olarak, insan hakları kavramının doğuşundan beri bir kriz içerisinde olduğunu belirten konuşmacı, günümüzde var olan açmazların da aslında neoliberalizm ile ilişkili olduğunu ifade etti. Samuel Moyn sözlerini, insan hakları alanında yürütülen faaliyet ve tartışmaların daha eşitlikçi fikirlerle yan yana gelmesinin önemini vurgulayarak tamamladı.
18.00-20.00
Elmas Arus - Sıfır Ayrımcılık Derneği
Hakan Ataman - Moderatör
Hakan Ataman’ın moderatörlüğünü üstlendiği, Hayata Destek Derneği’nden Mahmut Can İsal ve Sıfır Ayrımcılık Derneği’nden Elmas Arus’un katılımlarıyla düzenlenen panelde üç temel nokta üzerinde duruldu. Bu noktalardan ilki, sivil toplumun dünya ve Türkiye tarihindeki temel kavramlarından olan hak ve hizmet temelli savunuculuğun içeriğine açıklık kazandırmaktı. Ardından bu kavramların birlikteliği doğrultusunda yeni bir sivil toplum algısının yaratılıp yaratılmayacağı üzerinde duruldu. Katılımcılar bu noktada sivil toplum alanında gerçekleşebilecek muhtemel dönüşümlerin imkân ve sınırları üzerine konuştu. Panelin ikinci kısmında ise hem hak temelli savunuculuk hem de hizmet temelli faaliyet yürüten sivil toplum örgütlerinin, politika yapma süreçleri ve işleyişlerine dair farklılıklar ortaya kondu. Katılımcılar tartışmanın son noktasında ise pandemi sürecinde toplumun dezavantajlı gruplarının barınma, eğitim, sağlık gibi haklara erişimlerini içeren değerlendirmelerde bulundu.
Elmas Arus konuşmasına pandemi süreci ile beraber toplumdaki kırılgan grupların yaşadıkları ekonomik ve sosyal sorunların derinleştiğini belirterek başladı. Dezavantajlı grupların içinde bulundukları süreçte, asgari ihtiyaçlarını dahi karşılayamayacak seviyede olmaları dolayısıyla hizmet temelli savunuculuğun daha da önem kazandığını vurguladı. Arus, faaliyet yürüttüğü Sıfır Ayrımcılık Derneği’nden edindiği saha tecrübeleri doğrultusunda, hizmet temelli savunuculuğun ancak hak perspektifi ile birleştiğinde etkin bir sonuç doğurabileceğini aktardı. Savunuculuğun, kırılgan grupların ihtiyaçları doğrultusunda yürütüldüğünde daha yüksek pratik fayda sağlayacağını vurgulayan Arus, dezavantajlı kişilerin süreçlerde aktif rol almasının da katılımcılığa olumlu yönde etkide bulunacağını belirtti.
Mahmut Can İsal, insani yardım alanında faaliyet yürüten Hayata Destek Derneği’nde hak ve hizmet temelli savunuculuk nosyonlarını birlikte ele aldıklarını belirterek sözlerine başladı. Derneğin, afet nitelendirilmesini iki ayrı durum için kullandıklarını belirten İsal, insan eliyle meydana gelen savaşların da bir afet durumuna işaret ettiğini vurgulayarak bu durumda mültecilerin yüz yüze kaldıkları sorunlarda, çıkış noktalarının elbette ki temel hakların savunuculuğu olduğunu aktardı. Hayata Destek Derneği’nin, süreç içerisinde resmi verilere erişimde yaşadığı zorlukları, proje bazlı çalışmanın ve sabit bir bütçeden yoksunluğun diğer sivil toplum örgütlerinde olduğu gibi kendi savunuculuk faaliyetleri önünde de engel yarattığını belirtti. Ayrıca, İsal, savunuculuk politikalarının oluşturulması sürecinde ihtiyaç ve sonuç odaklı bir işleyiş benimsediklerini iletti.
Pandemi dönemi ile gelişen zor koşullarda faaliyetlerini yürütmek için yerel yönetimler ve kamu işbirliği ile çalışmanın daha etkin sonuçlar doğuracağını aktaran konuşmacılar, sözlerini hak ve hizmet temelli savunuculuğun birlikteliğini vurgulayarak sonlandırdı.
18.00-20.00
Goran Miletić - Civil Rights Defenders
Feray Salman - İnsan Hakları Ortak Platformu
Ahmet İnsel - Moderatör
Moderatörlüğünü Ahmet İnsel’in yaptığı Sivil toplumun manevra alanları: Görevler, sorumluluklar ve sınırlar başlıklı panelde Goran Miletić, Metin Bakkalcı ve Feray Salman ile sivil toplumun sivil toplumun dünden bugüne sınırlarını, görevlerini ve sorumluluklarını tartıştık.
Ahmet İnsel konuklara sivil toplumun geliştiği, duraksadığı alanlar, sivil toplumun sorumlulukları ve sınırları, fon veren kuruluşlarla ilişkiler ve sivil toplum alanında çelişki yaratan sivil ve siyasal alan ayrımına dair sorular yöneltti.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Dr. Metin Bakkalcı konuşmasına sivil toplumun Türkiye’de ve dünyada karşılaştığı eşik noktalarını aktararak başladı. Bakkalcı, Türkiye’de sivil toplumun ilk eşiğinin 1980 darbesi olduğunu belirtti. TİHV’in de darbe sonrasında işkenceye uğrayan insanların sosyal ve tibbi onarım süreçlerinde inisiyatif alan bir ağ olarak ortaya çıktığını ve 1990 yılında bir vakıf olarak kurumsallaştığını vurguladı. İşkenceye tıbbileştirmeden bütüncül olarak yaklaştıklarını aktaran Bakkalcı, kurumsal yapılarını bir gün işkencenin önlenmesi ve bu kuruma ihtiyaç kalmaması adına güçlendirdiklerini söyledi. İnsan haklarına dayalı evrensel değerleri benimsediklerini söyleyen Bakkalcı 2000 ve 2004 yılları arasında devletle bir müzakere imkânı olduğunu fakat 2004 senesinden sonra Türkiye’de ve dünyada insan hakları çalışmalarının olumsuz yönde etkilenmeye başladığını söyledi. Bakkalcı, 2015 yılında yeniden başlayan çatışma ortamı, 2016 senesinden sonra kalıcılaşan OHAL uygulamaları ve yaygınlaşan militarizm ve şiddet dolayısıyla kişilerin hak taşıyıcı özne olmaktan çıkarıldığı ve hak ihlalinin kural haline geldiği bir dönemde bulunduğumuzu belirtti. Bakkalcı bu dönemi hak temelli bir rejim fikrinin terk edilmesi ile ilişkilendirdi. Sivil toplum öyküsüne damga vuran paradoksun ihlalci olan devletin aynı zamanda koruyucu olması olduğunu belirten Bakkalcı, bir ihlalcinin koruyucuya dönüşme sürecinde toplumun etkin katılımı ve aktif izleme sorumluluğunu vurguladı. Bakkalcı, bütün sivil alan kısıtlanmış olsa bile sivil toplumun dönüştürücülük sorumluluğunu üstlenerek kamusal alanı kurması gerektiğini aktardı.
Civil Rights Defender Batı Balkanlar Programı direktörü Goran Miletić Balkanlarda yaşanan savaş ile birlikte insan hakları ihlallerinin tüm Avrupa’da görünür hale geldiğini aktardı. Hak ihlallerini dair kanıt toplayabilir ve sunabilir hale gelen sivil toplumun bu yıllarda güçlendiği aktaran Miletić günümüzde popülizmin sivil toplumun önünde bir engel olduğunu vurguladı. Miletić, popülizmin olguları kötüye kullanmasının, çarpıtmasının ve gerçeklerle alakası olmayan söylemlerin dolaşıma sokmasının sivil topluma zarar verdiğini vurguladı. Buna paralel olarak geçmişle karşılaştırıldığında sağ söylemin görece güçlendiği aktaran Miletiç, dijitalleşmeyi sivil toplumu devletlerden daha güçlü kılabilecek bir gelişme alanı olarak işaret etti. Miletić günümüzde sivil toplumun kendini var olan koşullara uygun olarak değiştirmesinin, uyarlamasının ve devletleri etkilemenin yeni yollarını bulmasının önemini aktardı. Fon kuruluşları ile ilişkiler konusunda ise Miletić hem fon kuruluşlarının ve de insan hakları örgütlerinin sınırlılıklarını vurguladı. Yeterli fon var mı sorusunun her iki kuruluş açısından da bir soru olduğunu vurgulayan Miletić öncelikleri oluşturmanın, öncelikleri anlamlandırmanın ve bağışçı kurumlar ile sivil toplum örgütlerinin yakın ilişkide olmasının önemini anlattı.
İnsan Hakları Ortak Platformu (İHOP) koordinatörü Feray Salman, İHOP’un Türkiye’de insan hakları ve özgürlüklerinin geliştirilmesi ve hukukun üstünlüğünün sağlanması idealiyle güçlerini birleştiren kurumların platformu olarak kurulduğunu belirtti. Salman, 2005 senesinin Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne aday ülke olması açısından kritik olduğunu vurgularken, İHOP’un bu sürece kolektif müdahale aracı olarak yaratıldığını aktardı. Kolektif müdahalenin amacının AB müktesebatına göre hazırlanan demokratikleşme paketlerinin herkes tarafından yaşanabilir olması olduğunu söyleyen Salman, son yıllarda sokağa çıkma yasakları, OHAL uygulamaları ve sivil toplum kuruluşlarının kapatılması dolayısıyla sivil toplumun bir otoriterleşme süreciyle karşı karşıya olduğunu vurguladı. Salman, hak temelli örgütlerin en temel göreninin değiştirmek ve dönüştürmek olduğunu belirtti. Avrupa Birliği yapısal dönüşüm fonlarının büyük bir kısmının kamu kuruluşlarına gittiğini belirten Salman, alt hibe yoluyla erişilen bu fonları alan kuruluşların onay verilmediği sürece sorunları kamusal alana taşıyamamasının büyük bir problem olduğunu anlattı. Bu süreçte bir etki analizi yapılmadığı için sivil toplum örgütlerinin de dönüşümünün izlenemediği belirtildi. Bununla birlikte sivil toplum örgütlerinin dernekler yasası ile kısıtlandığını belirten Salman, bu yasanın hak temelli örgütleri yabancı fonlara zorunlu bıraktığını anlattı.
18.00-20.00
Yıldız Tar - KaosGL
Işık Tüzün - Eğitim Reformu Girişimi
Ferhat Kentel - Akademisyen
Ayşe Köse Badur - Moderatör
Sivil toplum alanındaki güncel meseleleri tartışmak üzere düzenlenen panel serisinin bu etkinliğinde “kimlikler, değerler ve toplumsal fayda” başlıkları üzerinde duruldu. Panel the Kreuzberg Initiative against Anti-Semitism (KIgA)’den Emrah Gürsel, KaosGL’den Yıldız Tar, Eğitim Reformu Girişimi’nden Işık Tüzün ve akademisyen Ferhat Kentel’in katılımı ile gerçekleşti. Sivil toplumu güçlendirmeyi konu alan panelin moderatörlüğünü Ayşe Köse Badur üstlendi.
Ferhat Kentel konuşmasına sivil toplum kavramının önemini vurgulayarak başladı. Ayrıca, bu kavramın içeriğinin de toplumsal ve politik dinamiklere göre farklılık gösterdiğinin altını çizdi. Kentel, sivil toplumun, 1980 Askeri Darbesi’nden itibaren sol örgütlerde ve diğer dayanışma ağlarında mücadele yürütenlerin ortak bir platformuna dönüştüğünü belirtti. Konuşmacı, günümüzde bu alanın ulusal sınırların ötesine çıkarak artık birçok ülke özelinde de benzer mücadele alanlarına işaret ettiğini ifade etti.
Yıldız Tar konuşmasında öncelikle LGBTİ+ hareketinin tam anlamıyla sivil toplum alanı altında değerlendirilemeyeceğini aktardı. 1980 darbesinin sol örgütler üzerindeki etkisinin LGBTİ+lar için de benzer politik anlamlarla geçerli olduğunu dile getiren Tar, bu topluluktaki kişilerin maruz bırakıldıkları şiddetin, hukukun aleyhlerine bir araç olarak kullanılmasının ve kamusal alanın dışına itilmeye çalışılmalarının kaynağını askeri darbe ile açıkladı. Devletin özellikle 2015 senesinden beri LGBTİ+lara yönelik şiddetinin ve baskılarının arttırdığını ifade eden Yıldız Tar, bununla birlikte hedeflenin esasında hareketin 1980’lerin dahi gerisine çekilmek istendiğini belirtti. Dolayısıyla bugün var olan mücadelenin, sivil toplum alanına sığamayacağını aktardı. Emrah Gürsel, konuşmasına Almanya’da sivil toplum alanına dair mevcut gelişmeleri aktararak başladı. Almanya’da faaliyet yürüten sivil toplum örgütlerinin çoğunluğunun gündeminde öncelikli olarak yükselen aşırı sağ ve beraberinde göçmenlere karşı işlenen nefret suçları olduğunu aktaran Gürsel, buna rağmen sivil toplum kuruluşlarının faaliyet yürütme imkanlarını Türkiye’ye kıyasla oldukça geniş olduğunu belirtti.
Işık Tüzün, eğitimdeki fırsat eşitliğini sağlaması noktasında devletin pozitif yükümlülüğünü vurgulayarak konuşmasına başladı. Eğitim alanında daha katılımcı, saydam ve demokratik politika yapım süreçlerinin teşvik edilmesinde sivil toplumun sorumluluk yüklenmesini önemini aktardı. Türkiye’de eğitim alanında faaliyet yürüten çok fazla sivil toplum kuruluşu olduğunu belirten Tüzün, bu yapılanmaların devletin konumuna ve yapılabileceklerine dair de çeşitlilik içinde olduğunu açıkladı. Konuşmacı, Türkiye’de eğitim alanında faaliyet yürüten kuruluşların yaşadığı gerçek verilere ulaşma ve bunların düzenli aktarımı gibi sorunların sivil toplumun gelişimine olumsuz etki ettiğini belirtti.
Konuşmacılar, sunumlarının ardından sahada kendilerini en çok zorlayan deneyimleri aktardılar. Ortak olarak, dünyanın genelinde artan faşist eğilimlerin sivil toplum faaliyetlerinin yürütülmesinde büyük zarar oluşturduğunu dile getirilmekle beraber, bu noktada kuruluşların belirtilen küresel sorunlar hakkında uluslararası işbirliği ve koalisyonunun önemi açıklandı.
18.30-20.30
Leonid Drabkin - OVD-info
Furkan Dabanıyastı - Boğaziçi Üniversitesi mezunu
Philip Gamaghelyan - Akademisyen
Ali Bayramoğlu - Moderatör
Sivil toplum ekran başlıyor panel serisinin dördüncü etkinliği aktivist Bertha Tobias, OVD- info’dan Leonid Drabkin, akademisyen Philip Gamaghelyan ve Boğaziçi Üniversitesi mezunu Furban Dabanıyastı’nın katılımlarıyla düzenlendi. Sivil Alanın İnşası: Değişen Yüzler panelinin moderatörlüğünü Ali Bayramoğlu üstlendi.
Panelistler, kendi ülkelerinde parçası oldukları toplumsal hareketlerin protesto süreçlerini ve bunların geleneksel sivil toplum yöntemleri ile olan farklarını aktararak konuşmalarına başladı. Bertha Tobias, Namibya’daki “Shut It All Down” protestolarının ülkede bulunan gençlerin kurumlara duyduğu güvenin azalması ile başladığını belirtti. Bu toplumsal muhalefetin unsurlarının genellikle karar alma mekanizmalarında bulunmayan, marjinalize edilmiş ve geleneksel kalıplara sığmayan kişilerden oluştuğunu aktardı. Konuşmacı, söz konusu protestoların farkının herhangi bir sponsora dayanmamasından kaynaklandığını vurguladı. Leonid Drabkin, ülkesindeki tüm prostesto ve örgütlenme sürecinin bir sosyal medya gönderisi ile başladığını belirtti. OVD-info’nun büyümesi ve güvenilirlik kazanmasındaki en önemli faktörün ilkelerine duydukları bağlılık olarak ifade etti. Rusya’da toplamda 20.000 kişiden aldıkları düzenli bağışın esasında toplumsal bir geri bildirim olduğunu aktaran panelist, amaçlarının siyasi tutsaklar için savunuculuk faaliyeti olduğunu vurguladı. Furban Dabanıyastı, tabandan gelen hareketlerin en önemli özelliklerini çok mobil, reaksiyonel ve kolay örgütlenebilir olarak açıkladı. Philip Gamaghelyan, şiddet temelli olmayan toplumsal hareketlerin başarıya ulaşmalarının daha mümkün olduğunu aktardı.
Etkinliğin ikinci ekseninde konuşmacılar, sivil toplumun geleceği konusu üzerinde durdular. Bertha Tobias, sürdürülebilir aktivizm için faaliyetlerin belirli kalıplara hapsedilmemesi ve kurumlara indirgenmemesi gerektiğini ifade etti. Leonid Drabkin, sivil toplum alanında faaliyet yürüten kişilerin yıllardır süren çabası neticesinde bireysel olmayan, devlet kaynaklı problemlerin görünürleştiğini ve bunun büyük bir kazanım olduğunu aktardı. Furban Dabanıyastı, tartışmanın bu ekseninde, sivil toplum kuruluşlarının faaliyet yürüttükleri alanları ve deneyimleri toplumsal muhalefet hareketlerine aktarmalarının önemini vurguladı. Konuşmacı, tabandan gelen hareketlerin kendiliğindenliği ve sahip oldukları ivme dolayısıyla süreç içerisinde paydaşlık olgusunun efektif bir biçimde yer edinmesi için sivil toplumun araçlarına başvurabileceğini belirtti. Philip Gamaghelyan, sivil toplumun toplumsal mücadelelerin kurumsallaşması adına önemli bir yere oturduğunu ifade ederken sürmekte olan aktivizm için de pasifize edici etki yarattığını belirtti. Liberal demokrasinin popülaritesini kaybetmesi ile dünyada sivil topluma olan rağbetin azalacağını vurgulayan panelist gelişen sosyal medya kanalları sayesinde ise geleneksel metodlarda farklılaşma yaşanacağını açıkladı. Panel, tüm konuşmacıların sunumları ardından soruların yanıtlanması ile son buldu.
18.30-20.30
İbrahim Betil - Sivil toplum gönüllüsü
Zeynep Meydanoğlu - Ashoka Türkiye
Bekir Ağırdır - Moderatör
‘Toplumun gözünden sivil toplum: Algılar, yaklaşımlar ve dönüşümler’ isimli online panel Derin Yoksulluk Ağı’ndan Hacer Foggo, Ashoka Türkiye’den Zeynep Meydanoğlu ve sivil toplum gönüllüsü İbrahim Betil’in katılımlarıyla düzenlendi. Toplumda mevcut olan sivil toplum algılarının tartışıldığı panelin moderatörlüğünü Bekir Ağırdır üstlendi.
Konuşmacılar sunumlarına sivil topluma dair olan genel yargıları ele alarak başladı. Hacer Foggo, Sulukule’nin kentsel dönüşüm deneyiminden yola çıkarak orada yaşayan kişilerin sivil toplum algısını aktardı. Sivil toplumda savunuculuk faaliyeti yürütmenin “hayırsever” olmaktan çok daha farklı, kolektif bir konuma işaret ettiğini belirten Foggo yönetenler karşısındaki tutumun da önemli bir ayrım noktası olduğunu belirtti. Zeynep Meydanoğlu, sivil toplumun oldukça kapsayıcı bir alan olduğunu ifade ederek konuşmasına başladı. Konuşmacı, toplumda var olan ve güçlenmeye devam eden uzlaşıdan uzak, nefret ikliminin sivil toplum faaliyetlerinin kalıcılaşmasının önünde bulunan önemli engellerden birisi olduğunu aktardı. İbrahim Betil, dünyada oldukça yüksek sayıda olan sivil toplum kuruluşu üyeliklerinin Türkiye’de oldukça sınırlı olduğunu dile getirdi. Betil, bunun en büyük sebeplerinden birisi olarak devletin bu alana yaptığı müdahaleleri gösterdi. Söz konusu müdahalelerin çoğulcu ve demokratik değeleri zedelediğini aktaran konuşmacı, bu sebeple kişilerin süreç içerisinde kurumlara duyduğu güveninin azaldığını belirtti.
Sivil toplum kuruluşlarına gençlerin katılımının tartışıldığı diğer kısımda konuşmacılar konu ile ilgili düşüncelerini dile getirdi. Hacer Foggo, gençlerin varlığını ve emeğini dışlayan, onları küstüren yapıların bu dönemde kalıcı olmayacağını vurgularken aynı zamanda sivil toplum alanında faaliyet yürüten genç kişilerin büyük emekler ortaya koyduğunu da belirtti. İbrahim Betil, mevcut kültürde ve yerleşmiş genel davranış kalıplarında gençlerin fikirlerinin görünmez kılındığını ve temsiliyetlerinin önüne geçildiğini aktardı. Zeynep Meydanoğlu, birçok sivil toplum kurumunda var olan hiyerarşinin esasında gençlerin ilgili yapılarda faaliyet yürütme isteğini düşürdüğünü belirtti. Bunun yanı sıra doğru liderlik ve yatay ilişkilenme biçimlerinde ise gençlerin oldukça katılımcı olduklarının altını çizdi.
Sivil toplum alanında yaşanan dönüşümlerin konuşulduğu üçüncü kısımda konuşmacılar deneyimleri üzerinden değişimleri aktardılar. Foggo, gelişen teknoloji ile önceden görünür olmayan hak ihlallerinin artık gündemde önemli bir yer edinmeye başladığını ifade etti. Benzer şekilde teknolojinin getirdiği avantajlara değinen Betil, verimlilik ve kaynaklara erişim noktasında yaşanan artışa vurgu yaptı. Meydanoğlu, teknolojinin iletişimin gücüne güç kattığını belirtirken amaca yönelik mobilizasyonların yeni nesil sivil toplum algısı ile yeşerdiğini aktardı. Katılımcılar panelin son kısmında sivil topluma hakim olan iletişim biçimlerini ve kendi geliştirici önerilerini sundular.
18.30-20.30
Özen Pulat - Sabancı Vakfı
Rana Kotan - Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı (TÜSEV)
Sevda Kılıçalp - Moderatör
“Sürdürülebilir Sivil Toplum: Kaynak Dağılımı, Filantropi ve Bağışçı Davranışları” başlıklı panel, TÜSEV Genel Sekreteri Rana Kotan, Sabancı Vakfı Programlar Müdürü Özen Pulat ve WINGS Direktörü Benjamin Bellegy’nin katılımlarıyla, Avrupa Vakıflar Merkezi Politika ve İnkübasyon Yöneticisi Sevda Kılıçalp’ın moderatörlüğünde yapıldı.
Panelin ilk bölümünde, sivil toplum kuruluşlarına verilen destek biçimleri ve bu alandaki değişimler tartışıldı. Rana Kotan, kamunun sivil topluma destek yaklaşımında, paydaşlık ilkesinin eksikliğinin hissedildiğine değindi. Kaynakların aktarıldığı alanlara bağlı olarak gündemin değişebildiği bir bağlamda, hibelerin önemli bir gücü olduğunu ve katılımcı hibe modellerinin önem kazandığını ifade eden Kotan, yerel fonları harekete geçirmenin sürdürülebilirlik açısından büyük bir önem taşıdığının altını çizdi. Özen Pulat, uluslararası fonların belli alanlara yoğunlaşmasının bir denge kaybına yol açtığına ve bazı konulardaki çalışmaların kaynaklara erişiminin kısıtlı kaldığına dikkat çekti. Günümüzde sivil topluma verilen desteğin kaynak aktarımının ötesinde, bir yol arkadaşlığı yaklaşımıyla yürütülmesine ihtiyaç duyulduğunu dile getirdi. Benjamin Bellegy, sürdürülebilirlik için sivil toplum kuruluşlarının hali hazırda sahip oldukları kaynakları kullanmayı öğrenmelerinin de önemli olduğunu ifade etti.
Bireysel bağışçılık eğilimlerine odaklanan ikinci kısımda, Özen Pulat pandemi döneminde görünürlüğün arttığını ve bu sayede bireysel gönüllülük konusunda bir hareketlilik sağlandığını aktardı. Benjamin Bellegy, teknoloji sayesinde insanların artık daha hızlı harekete geçebilmesinin kazanımlarına değinirken, eşzamanlı ortaya çıkan sorunlara da işaret etti. Bağışların sosyal medyada daha geniş yankı uyandıran konulara yoğunlaşmasının, görünürlüğü daha az olan projelerin ihmal edilmesine yol açtığını dile getirdi. Rana Kotan, pandemi ve afetler döneminde bireysel bağışların artması konusunda kazanımlar olsa da, bunların tek seferlik yardımlardan ziyade düzenli ve devamlı kılınabilmesinin de önem taşıdığını vurguladı. Türkiye’de bağışçılık pratiklerinde sivil toplum aracılığıyla değil, doğrudan destek verme eğilimi görüldüğünden bahsetti. Sivil toplum kuruluşlarının desteği artırmak adına, bağış çağrısı üzerinden kurulan bir iletişimden ziyade, misyonu anlatmaya ve yaratılan etkiyi, kazanımları öne çıkarmaya odaklanmasının gerekliliğinin altına çizdi. Kurumsal şirketlerin sivil toplum alanına etkilerinin ve katkılarının tartışılmasıyla devam etti. Benjamin Bellegy, küresel ölçekte özel şirketlerin filantropi alanındaki varlıklarının artarak devam ettiğine değindi. Fakat iş dünyasına ait verim artırma yaklaşımlarının, sosyal değişim söz konusu olduğunda aynı etkiyi gösteremediğini ve sivil toplum aktörleriyle şirketler arasında daha fazla köprü kurulmasına ihtiyaç duyulduğunu vurguladı. Rana Kotan, çalışanların topluma katkı sunmak isteyen şirketlere yönelmesinin de süreci hızlandırdığından söz etti ve paydaş kapitalizme doğru bir dönüşümün işaretlerinin görüldüğünü aktardı. Özen Pulat, şirketlerle sivil toplum kuruluşları arasındaki hiyerarşik ilişkiyi paydaş bir zemine çekmenin önemine vurgu yaptı. İşbirlikçi bir yaklaşımla hareket edilebilmesi için her iki tarafın da birbirini anlaması ve esneklik gösterebilmesi gerektiğinin altını çizdi.
Dijital dönüşümün sivil toplum alanına etkilerinin tartışıldığı son bölümde katılımcılar, teknolojinin bağışları kolaylaştırıcı olumlu etkisinin yanı sıra, bu gelişmelere paralel olarak ortaya çıkan bazı risklere de değindiler. Rana Kotan, mevzuat değişmediği sürece teknolojinin hızlandırıcı etkisinin tam potansiyeline kavuşamadığını belirtti. Öte yandan, teknoloji temelli gözetim, yapay zeka ve veri toplama ile ilgili güncel tartışmaların, sivil toplumu da yakından ilgilendirdiğinin altını çizerek, dijital dünyada demokrasinin korunabilmesi için politikalara ihtiyaç duyulduğuna değindi. Benjamin Bellegy, dijital dünyanın özel şirketlere ait bir alan olmasının sivil toplum için ne anlama geldiğinin de sorgulanması gerektiğini vurguladı ve sivil alanın özelleştiği bir geleceğin önemli riskler barındırdığını ifade etti. Özen Pulat, dijital dönüşüm sürecine entegrasyon konusundaki eşitsizliklere dikkat çekti. Kurumsal altyapı farklılıkları ve maddi yetersizlikler gibi sebeplerin yanı sıra, dijital dünyada engelli hakları alanı için ciddi bir erişilebilirlik sorunu olduğunu dile getirdi.
18.30-20.30
Mouna Ben Garga - CIVICUS
Uygar Özesmi - Change.org
Yörük Kurtaran - Moderatör
Moderatörlüğünü Yörük Kurtaran’ın üstlendiği “Sivil toplum 2.0: Değişimin dinamikleri” başlıklı panel, Dilek Ertükel (Sivil Düşün), Mouna Ben Garga (CIVICUS) ve Uygar Özesmi’nin (change.org) katılımlarıyla yapıldı.
Panelin ilk bölümünde, sivil toplum alanında son dönemde dikkat çeken değişimler tartışıldı. Uygar Özesmi, teknolojinin sivil toplum faaliyetlerini kolaylaştıran etkisine değindi ve pandemi döneminde sosyal girişimlerin ticari hacminin büyük bir artış yakaladığını vurguladı. Öte yandan, gelişen ve yaygınlaşan gözetim ve profilleme teknolojilerinin de sivil toplum kuruluşları için sorunlar yaratmaya başladığının altını çizdi. Mouna Ben Garga, barışçıl gösteri ve toplanma özgürlüğü ve basın özgürlüğü gibi sivil haklara getirilen kısıtlamaların artığını aktardı ve sivil alandaki daralmanın küresel bir sorun haline geldiğini belirtti. İnsan haklarının hükümetler tarafından marjinal bir gündem haline getirildiğine dikkat çekti ve dijital alanda ortaya çıkan dezenformasyon gibi tehditlerin de sivil toplumun itibarını zedeleyici etkisini vurguladı. Dilek Ertükel Türkiye’de hak temelli çalışan yeni oluşumların çoğaldığına ve pandemi sürecinde işçi haklarıyla ilgili girişimlerin arttığına değindi.
Sivil toplumun kuruluşlarının iç işleyişlerindeki değişimlerin konuşulduğu ikinci bölümde, Yörük Kurtaran teknolojinin merkeze alındığı bu dönemde gençlerin sivil toplum kuruluşlarındaki görünürlüğünün arttığına ve geleneksel gerontokratik yapılanmaların değişmeye başladığına vurgu yaptı. Uygar Özesmi, çeşitlilik ve kapsayıcılık konularının önem kazandığını aktardı. Toksik çalışma ahlakının da değişmeye başladığını, artık çalışanların iyi halinin daha fazla önem kazandığını belirtti. Mauna Ben Garga, geleneksel yapılarda gençlerin katılımı hala eksik olsa da, artık katılımcılarla bağlantı kurma ve etkileşim sağlama konusunda asıl kapasitenin gençlerde olduğuna dikkat çekti. Öte yandan hesap verebilirlik yönündeki zayıflıkların, sivil toplum oluşumlarını saldırılması kolay bir hale getirerek çalışmaları baltaladığını ve bu konuya önem verilmesi gerektiğini vurguladı. Dilek Ertükel, kurumsallaşmanın öneminin herkesçe kavrandığını, fakat farklı modellerin geliştirilmesine ve yaygınlaşmasına da ihtiyaç duyulduğunu dile getirdi. Yeni neslin kendini mağdur olarak değil, hak ve sorumluluk sahibi bireyler olarak gördüğünü belirten Ertükel, bu etkinin eski liderleri de değişmeye teşvik ettiğini aktardı.
Panelin son bölümünde, Yörük Kurtaran örgütlenme halinin önemini dile getirdi. Dilek Ertükel sivil toplum çalışmalarının hala marjinal göründüğünü ve katılımı sürdürülebilir kılma konusunda eksiklikler olduğunu belirtti. İklim değişikliği gibi herkesi ilgilendiren konularda daha fazla bağlantı kurmanın ve iş birliğinin önemine vurgu yaptı. Mouna Ben Garga, sivil toplumun artık iş dünyasıyla ve sosyal girişimlerle çalışmaya daha açık bir hale geldiğini, fakat bu ittifaklar kurulurken de sivil toplumun hak temelli çalışan ve yurttaşları merkeze alan bakış açısının korunması gerektiğine vurgu yaptı. Uygar Özesmi, beyaz yakalı çalışanlar arasında da etik davranış konusundaki duyarlılığın arttığını ve bunun şirketlerle sivil toplum kuruluşlarının işbirliğini yaygınlaştıran bir unsur olduğunu aktardı.
Bu proje Avrupa Birliği tarafından desteklenmektedir.
Etkinliğin Ermenice simultane çevirisi Avrupa Birliği desteğiyle yürütülen
Türkiye-Ermenistan Normalleşme Süreci Destek Programı: 3. Evre kapsamında yapılacaktır.