Hrant Dink Vakfı tarafından Medyada Nefret Söyleminin İzlenmesi Projesi kapsamında düzenlenen ve 21 Eylül 2013 Cumartesi günü Friedrich Naumann Vakfı’nda yapılan atölye çalışmasına 13 farklı üniversiten 15 akademisyen ve bir sivil toplum kuruluşu temsilcisinin yanı sıra, Beykent ve Marmara üniversitelerinden iki öğrenci katıldı. Atölye çalışması, kolaylaştırıcı Gülesin Nemutlu’nun farklı öğrenme biçimleri üzerine eğitim tekniklerinin teorik temelleri sunumuyla başladı.

Medyada Nefret Söylemi Projesi kapsamında uzman akademisyenlerin katkılarıyla oluşturulan 'Ayrımcılık, Nefret Söylemi ve Medya' başlıklı üniversite seviyesinde taslak ders programının tartışıldığı bir önceki atölye çalışmasında akademisyenler, derslerde karşılaşılabilecek çatışma durumlarında hangi yöntemlerin kullanılabileceğinin üzerinde durmuşlardı. Bu nedenle, Gülesin Nemutlu’nun kolaylaştırıcısı olduğu atölyede insan hakları çerçevesindeki ders uygulamalarında kullanılabilecek örnek yöntemler aktarıldı ve katılımcılar pedagojik deneyimlerini paylaştı.

İlk bölümde katılımcılara dağıtılan anket sorularına verilen cevaplar üzerinden kişilerin öğrenme biçimleri belirlendi. Bu çalışma çerçevesine göre aktivist, yansımacı, teorik ve pragmatik yaklaşımlı öğrenme biçimlerine sahip olanlar birer grup oluşturdu. Her grup kendi içinde sahip oldukları öğrenme biçiminin ortak özelliklerini belirledi ve bunlar diğer gruptakilerle paylaşıldı. Buradan yola çıkılarak, eğitim uygulamalarında, bu dört öğrenme biçimine sahip kişiler olacağı göz önünde bulundurulmasının önemine dikkat çekildi.

Gülesin Nemutlu’nun sunumunun ikinci bölümü öğrenim kurgusu üzerineydi. Farklı öğrenme biçimleri olduğunu ancak öğrenim kurgusunun belli bir döngü içerisinde gerçekleştiğini anlatan Gülesin Nemutlu, bu süreci deneyimleme, üzerine düşünme, genelleme ve uygulama olarak isimlendirdi. Öğrenme sürecinin deneyimsel öğrenme, akran yaklaşımı, süreç odaklı öğrenme ve katılımcı merkezli öğrenme biçimlerini içerdiğini belirterek, ders verilen sınıfta, ders verenin özne, dersi alanın nesne olması halinden çıkılmasının sağlayacağı katkılara vurgu yaptı.

Öğrencinin derse katılımının nasıl gerçekleştirileceği üzerinden çeşitli yöntemlerin ve deneyimlerin paylaşıldığı bölümün ardından karşılıklı empatinin nasıl sağlanacağına dair 'Bir adım öne at' uygulaması yapıldı. Buna göre, katılımcılar kendilerine verilen kartlardaki rolleri üstlendiler ve kendilerinden, o karakterin sahip olabileceği özelliklere göre yöneltilen her soruda, o özelliğe uygun olması halinde bir adım öne atılması istendi. Farklı yaşam biçimlerine dair empatiyi geliştirmek üzere kurgulanan bu etkinlikte, her katılımcı üstlendiği rol-karakter üzerinden karakteri kendi kafasında nasıl kurguladığını, neler hissettiğini, üstlendiği karakterle bugüne kadar nasıl ilişkilendiği ya da ilişkilenemediğini anlattı. Ayrımcılık konusunda bir uygulama örneği olan bu pratik katılımcılara derslerde de uygulanabilecek katılımcı bir yöntem olarak sunuldu ve bununla ilgili deneyim sahibi olan diğer akademisyenlerin de katkılarıyla avantaj ve dezavantajları üzerinde duruldu.

Medyada söylem biçimlerinin nasıl kullanıldığı üzerine uygulamaların konuşulduğu bölümde ise kısa bir videoda birbirinden farklı dört müzik kullanılarak algının nasıl yönlendirdiğine dair bir uygulama yapıldı. Bunun sonucunda, görüntü merkeze alınmaksızın müziğin, filmin anlamını ve temasını tamamen dönüştürdüğünü, gerilimli bir müzikte filmin devamında kötü şeyler olacağı, buna karşın daha yumuşak ve sakin bir müzikte olayın akışının olumlu bir şekilde kurgulandığı algısını doğurduğu vurgulandı.

Benzer bir uygulama da reklam afişleri üzerine yapıldı. 1960’lardan 2000’lere değin reklam afişlerinin tematik olarak çok fazla değişmediği ve toplumsal cinsiyet örneği üzerinden toplumdaki algıyı nasıl biçimlendirdiği üzerine tartışıldı. Bu uygulama da derslerde uygulanabilecek katılımcı bir yöntem olarak paylaşıldı.