Hrant Dink Vakfı bünyesindeki ASULİS Dil, Diyalog, Demokrasi Laboratuvarı’nın 'Çevresel Adaletsizlik ve Ayrımcılık' konulu paneli, 2 Şubat 2017'de Havak Salonu’nda yapıldı. Küresel ısınma ve iklim değişikliği konularına yoğunlaşan ve Açık Radyo’nun kurucularından Ömer Madra’nın moderatörlüğünü üstlendiği panel, enerjinin politik ekolojisi, çevre direnişleri ve müşterekler yazını konularında çalışan Bengi Akbulut; Türkiye’deki hidroelektrik santrallerine karşı mücadelelerin incelendiği Sudan Sebepler - Türkiye’de Neoliberal Su-Enerji Politikaları ve Direnişler kitabının ortak editörü Cemil Aksu; Magma dergisinin editörü ve Seferihisar Doğa Okulu’nun kurucusu olan Güven Eken’in katılımıyla yapıldı.

Panelin video kaydı

me>

Moderatör Ömer Madra’nın küresel anlamda günümüz siyasetinin, çevre ve iklim mücadelelerini nasıl etkilediğine yönelik açılış konuşmasının ardından, panelin ilk konuşmacısı Bengi Akbulut, çevresel adalet kavramının bir aktivizm alanı olarak ortaya çıkışını ve çevresel adaletin çeşitli boyutlarını ele aldı. Çevresel bozulma/kirliliğin yoğunlaştığı mekânlarda, herkesin bu kirlilikten aynı şekilde etkilenmediğini ve bu mekânların genellikle sınıfsal ve etnik olarak marjinalleştirilmiş insanların yaşadığı bölgeler olduğunu belirtti. Sosyo-ekonomik anlamda dezavantajlı olan bu grupların, çevresel bozulma ve kirliliğin etkisini azaltabilecek imkânlara sahip olmadıkları gibi çevresel bozulmayı yaratan karar süreçlerinde de söz hakları olmadığını vurguladı.

Akbulut’un ardından söz alan Cemil Aksu, yaşanan iklim krizinin, uzun vadede herkesi etkileyeceğini ancak kısa ve orta vadede iklim değişikliğinde en az sorumluluğu olan grupların bu değişimden en fazla etkilenenler olacağını vurguladı. Toplumsal eşitsizliklerin tümünün iklimden kaynaklanan eşitsizliklere yansıdığını ve ‘makul vatandaş’ sayılmayan grupların çevresel adaletsizliklerden payına düşenin en fazlasını aldığını aktardı. 

Panelin son konuşmacısı Güven Eken ise, günümüzde yaşanan çevresel sorunların temelde insanın doğadan asimile olması sonucuyla oluştuğunu aktardı. Bu asimilasyonun insanı doğadan soyutlaştırdığını ve insanın doğayı özne olarak görmediğini, soyutlaşmanın ve doğayı cansız bir özne olarak görmenin ancak “kayalara dokunarak” çözülebileceğini söyledi. Doğaya yapılan haksızlıkları insana yapılanlardan ayırmanın mümkün olmadığına dikkat çeken Güven Eken, doğaya tekrar sığınılması gerektiğini vurgulayarak sözlerini sonlandırdı.