Hrant Dink Vakfı’nın Eylül 2014’ten beri yürüttüğü ASULİS Dil, Diyalog, Demokrasi Laboratuvarı projesi kapsamında düzenlenen “Tehlikeli Söylem/Nefret Söylemi & Medyada Çoğulculuk” başlıklı panel, 28 Nisan 2015 Salı günü, Anarad Hığutyun Binası Havak Salonu’nda geniş katılımla gerçekleşti. Susan Benesch ve Dr. Elda Brogi’nin konuşmacı olduğu panel, Açık Toplum Vakfı ve İstanbul Politikalar Merkezi’nin destekleriyle düzenlendi.

Sabancı Üniversitesi ve İstanbul Politikalar Merkezi’nden Fuat Keyman’ın moderatörlüğünde başlayan panelin ilk konuşmacısı Susan Benesch idi. Benesch, Washington DC’deki Amerikan Üniversitesi’nde ifade özgürlüğü ve uluslararası insan hakları üzerine dersler vermektedir. Aynı zamanda Harvard Üniversitesi’ne bağlı Berkman İnternet ve Toplum Merkezi’nin Everett Araştırma Üyesidir.

Benesch konuşmasına, “nefret söylemi” kavramının kapsayamadığı bazı söylem biçimleri için önerdiği “tehlikeli söylem” kavramı ile başladı. “Nefret söylemi” kavramının evrensel bir tanımının bulunmamasının, kullanımını zorlaştırdığını ifade etti. Nefret söylemi karşıtı yasalara sahip olan ülkelerde ise bu muğlaklığın, kavramın egemen olan grupların çıkarına kullanılması imkânını doğurduğunu söyledi. Nefret söyleminin her zaman şiddete sebebiyet vermediğini ekleyen Benesch, tüm bu nedenlerle “tehlikeli söylem” gibi bir tanımlamanın toplumsal olarak daha kullanışlı olduğunu iddia etti. “Tehlikeli söylem”i, “kitlesel şiddet olaylarını teşvik eden ve/ve ya belli bir kitlenin şiddeti hoş görmesine ve hatta uygulamasına sebebiyet veren iletişim biçimleri” olarak tanımladı.

Almanya, Burma (Myanmar) ve Darfur’dan tehlikeli söylemin şiddete sebep olduğu örnekler veren Benesch, söylemin taşıdığı tehlikenin düzeyini belirlemek için önerdiği beş faktörü şöyle sıraladı:

  1. Konuşmacının dinleyici kitlesi üzerindeki etkisi ve gücü: Konuşmacı karizmatik bir lider ya da popüler bir şahsiyet mi? Konuşmacının kitle üzerinde nasıl bir otoritesi, gücü ve etkisi var?
  2. Dinleyici kitlesinin söylem karşısındaki konumu: Kitle, söyleme maruz kaldıktan sonra şiddete yönelebilecek durumda mı, gerekli araçlara sahip mi? Kitle, konuşmacıya aşırı bir saygı ve bağlılık duyuyor mu?
  3. Söylemin içeriği: Hedef alınan kişi ve gruplar, insan olmayan ve şiddete maruz kalmayı hak eden “varlıklar” olarak mı temsil ediliyor? Konuşmacı “ayna” stratejisini kullanarak hedef alınan grubun, dinleyici kitlesini tehdit ettiği algısı yaratıyor mu?
  4. Sosyal ve tarihsel bağlam: İlgili gruplar arasında toplumsal-tarihsel bir çatışma var mı? Başka söylemler sonucu şiddetin ortaya çıktığı durumlar yaşanmış mı?
  5. İletişim yöntemleri: Tehlikeli söylem, sosyal medya, popüler bir televizyon ya da radyo kanalı gibi güçlü ve etkili iletişim kanallarıyla yaygınlaştırılıyor mu? Tehlikeli söylem, sık sık tekrar ediliyor mu?
  6. Benesch, tehlikeli söylemin, şiddetin önlenmesine olanak veren bir uyarı olabileceğini ifade etti. Şiddetin önlenmesi için kullanılan en yaygın yöntemlerin ise karşıt söylem ve aşılama (tehlikeli söylemin amacının ve olası sonuçlarının dinleyici kitlesine aktarılması) olduğunu söyledi. Kenya, ABD ve Burma’dan örnekler veren Benesch, konuşmasını Burma’daki durum ile bitirdi. Burma’da Müslüman azınlığa karşı şiddete sebep olabilecek düzeyde tehlikeli söylemlerde bulunan Budist rahiplere karşı “çiçek söylem” anlamına gelen “Panzagar” adlı çevrimiçi bir kampanya başlatan başka Budist rahiplerden bahseden Benesch, her zaman umut olduğunu söyleyerek konuşmasını noktaladı.

Avrupa Üniversite Enstitüsü’ne bağlı (European University Institute) Medyada Çoğulculuk ve Medya Özgürlüğü Merkezi’nden Dr. Elda Brogi ise kurumunun Avrupa Birliği (AB) ülkeleri çapında yürüttüğü Medyada Çoğulculuğun İzlenmesi (Media Pluralism Monitor) çalışması üzerine konuştu. 2013’te dokuz AB ülkesi üzerinde uygulanan izleme çalışması, şu an diğer on dokuz AB ülkesi üzerinde yürütülüyor.

Medyada çoğulculuğu tehdit eden riskleri izleyen çalışmanın, şimdiye kadar altı kritere bağlı olarak yürütüldüğünü ifade etti:

  1. Temel risk alanı: İfade ve medya özgürlüğünün koşulları, ifade özgürlüğüne uygun ortam, (çevrimiçi) medya okur-yazarlığı vb.
  2. Kültürel risk alanı: Kültürel temsil eşitliği/eşitsizliği, azınlıkların medyada temsili ve medyada karar alma süreçlerine katılımları vb.
  3. Coğrafi risk alanı: Haber konusu olan olay ve durumların coğrafi dağılımındaki eşitlik/eşitsizlik, coğrafi temsil eşitliği/eşitsizliği vb.
  4. Medya sahipliği risk alanı: Medyada tekelleşme vb.
  5. Siyasi çoğulculuğa ilişkin risk alanı
  6. Tür ve janr risk alanı: Kamu yararına yayın yapan yayın organlarının özgürlüğünün ve çoğulculuğunun garanti altına alınması/alınmaması vb.

Brogi bu çalışmanın, medyada ifade özgürlüğünü ve çoğulculuğu koruma altına alan AB yasalarının uygulamada ne kadar etkin olduğunu izlemesi açısından özellikle önemli olduğunu vurguladı. Medyada Çoğulculuğun İzlenmesi çalışmasının AB’de medya özgürlüğü ve medyada çoğulculuğa yaptığı önemli katkıları şöyle sıraladı:

İlgili AB politikalarının uygulamasının ve etkisinin takip edilmesi ve gerekiyorsa politikalarda değişikliğe gidilmesi için veri sunması; ülkeler arası karşılaştırmalı bir perspektifle sunarak AB içindeki risk alanlarını işaret etmesi; medya özgürlüğü ve çoğulculuğunun yüksek risk altında olduğu ülkelerde yapılabilecek olumlu değişikliklere model oluşturacak iyi örnekleri de içermesi; medya özgürlüğü ve çoğulculuğu konusunda standartlar belirleyerek AB Genişleme Süreci’ne katkı sunması.

Benesch ve Brogi, tehlikeli söylemle mücadele ve medyada çoğulculuğun teşvik edilmesi konusunda sürekli yeni yöntemler ve mücadele biçimleri geliştiren akademik ve sivil toplum çalışmaları ile sosyal hareketlerin önemini vurgulayarak paneli sonlandırdı.